Kronolojik sırayla
Osmanlı Devleti Şeyhü’lislamları
1. Molla Şemsettin Fenari (1424 – 1431)
Fenari Mehmed Şemseddin (d. 1350, Maveraünnehir – ö. 1430 Bursa), Osmanlı şeyhülislamı.
Devrin önemli alimleri olan Cemaleddin Aksarayi, Alaeddin Esved, ve Şeyh Kemaleddin’ den ders aldı. Dini bilimlerin yanında matematik ve astronomi gibi diğer bilim dallarıyla da ilgilendi. Hicazdaki ve Mısırdaki çeşitli medreselerde dersler okuttu. Böylece ismi ilim çevelerinde sıkça anılmaya başlayan Şemseddin Fenari, Osmanlı padişahlarından Çelebi Sultan Mehmet tarafından Bursa’ya çağrıldı. Bursa’da da dersler verdi. 2. Murat ilmi konulardaki kabiliyetini ve derinliğini görerek onu, 1424 yılında şeyhülislamlık müessesesinin başına getirdi. Şeyhülislamlık görevini 6 yıl yaptıktan sonra Hicaz’a gitti. Bu seyahatin dönüşünde 1430 yılında Bursa’da vefat etti.
Bilinen eserleri:
Enmüzec-ül-Ulüm (Bilimler Örneği)
Husus-ül Bedai fi Usul-ül-Şerayi (Şeriat Usulünde Yenilikler Meydana Getirme)
.
2. Molla Yegan (1431 – 1436)
Molla Hüsrev Fıkıh Alimi , Üçüncü Osmanlı Şeyhülislamı.(Ö.1480)
Gerçek adı Muhammed bin Feramuz (Feramerz)’dir. Hanefi mezhebi fıkıh alimidir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. Babası, bir Fransız subayıdır ancak daha sonra müslüman olmuştur. Molla Hüsrev kızını Osmanlı emirlerinden Hüsrev adında bir kişiye verdiği de bilinmektedir. Babasının genç yaşta ölmesi üzerine, eniştesi Hüsrev Beyin yanında kalıp, burada büyümüştür. Bu sebeple Hüsrev kayını diye çağırılmıştır. Daha sonra kayını kelimesi kaldırılarak, Molla Hüsrev adıyla meşhur olmuştur.
Molla Hüsrev; orta boylu, gür sakallı, kıymetli elbise giyen, başında küçük bir sarığı olan, heybetli, tevazu sahibi bir kişilik olarak bilinmektedir. Kendisinin güzel ahlak sahibi, vakur, yüksek ilmiyle İslam dinine uymakta gayretli ve titiz olduğu da bilinmektedir. Molla Hüsrev bu sebeplerden dolayı zamanında, halkın ve devlet adamlarının sevgisini ve hayranlığını kazanmıştır.
Burhaneddin Haydar Hirevi ve zamanının diğer alimlerinden dersler almıştır. Tahsilini tamamladıktan sonra Edirne’de Şah Melik Medresesinde ve sonra da kardeşinin ölümüyle boşalan Çelebi Medresesinde öğretmenlik yapmıştır. Sultan İkinci Murad devrinde Varna Savaşından önce, 1429 (Hicri 832) senesinde Kadıaskerliğe tayin edilmiştir. Molla Hüsrev, Fatih Sultan Mehmed tahta geçince de bu göreve devam etmiştir. Sultan İkinci Murad tahttan indiğinde , yerine oğlu Fatih Sultan Mehmed geçmiştir. Ancak düşmanları,yeni sultanı çocuk yaşta görüp, bir takım huzursuzluklar çıkarmak istemişlerdir. Bunun üzerine İkinci Murad tekrar tahta geçmiş ve Sultan Mehmed’i Manisa’ya göndermiştir. ilim adamlarından çoğu, birer bahane ileri sürerek, Manisa’ya gitmek istememişlerdir. Molla Hüsrev ise kadıaskerlikten istifa ederek, Şehzade ile birlikte Manisa’ya gitmeye karar vermiştir. Şehzade olan Mehmed ise onun bu kararını duyunca; Vazifenize devâm edin, zîra memleketin size ihtiyacı var. dediyse de, Molla Hüsrev kendisine Manisa’ya giderken sizi yalnız bırakmam uygun olmaz, müsaade buyurun geleyim. diyerek samimiyetini bildirmiş ve birlikte Manisa’ya gitmişlerdir. Şehzade Fatih Sultan Mehmed burada Molla Hüsrev’den dersler almıştır.
Fatih Sultan Mehmed tekrar tahta geçince, Molla Hüsrev de İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da Galata ve Üsküdar kadılıklarına tayin edilmiştir. Bu arada Ayasofya öğretmenliğini de yürütmüştür. Bir ara Bursa’ya gidip bir medrese kurarak ilim öğretmekle meşgul olduğu sırada, Fatih Sultan Mehmedtarafından İstanbul’a davet edilerek, 1460 (Hicri 865) yılında şeyhülislamlığa tayin edilmiştir. Molla Hüsrev, yirmi sene boyuncu bu görevi yürütmüştür.
Fatih Sultan Mehmed , Molla Hüsrev için Zamanımızın Ebu Hanife’sidir diyerek sevgisini belirtmiştir.
Molla Hüsrev, birçok öğrenci yetiştirmiş fıkıh alimi olduğu gibi, bir şair olarak da tanınmıştır. Molla Hüsrev, önceki alimlerin kitaplarından da her gün iki yaprak yazmayı adet haline getirmiştir. Öldüğü zaman zaman geriye bıraktığı eserlerinde kendi el yazılarıyla yazılmış pekçok eserler bulunmuştur. Molla Hüsrev 1480 (Hicri 885) senesinde İstanbul’da vefat etmiştir. Cenaze namazı Fatih Camiinde kılındıktan sonra Bursa’ya götürülüp, Emir Sultan’ın kabrinin doğusunda kendi yaptırdığı medresenin bahçesine defnedilmiştir. Mezar taşında; (Menbâ-ı İlmühüner, Vâris-i ulûmü Hayr-il-beşer, Fazlı mürşîdi eser, Sâhib-üd-Dürer vel-Gurer Mevlânâ Muhammed Hüsrev) kitabesi bulunmaktadır.
Hayatını ilim öğretmek ve yazmakla geçiren Molla Hüsrev’in, birçok kıymetli eseri vardır. Bu eserlerinin önemlileri şunlardır:
1.Dürer-ül-Hükkâm fî Şerh-i Gurer-il-Ahkâm (Fıkıh ile ilgili olan, sık sık başvurulan bu en önemli eseri, bütün Türk Osmanlı medreselerinde yorumlalamarı ile birlikte ders kitabı gibi takib edilmiştir. MollaHüsrev, bu eserini 1472 (Hicri 877) senesinde yazmağa başlamış, 1478 (Hicri 883) senesinde bitirerek Fatih Sultan Mehmed’e sunmuştur. Kendi el yazısıyla Fatih Sultan Mehmed’e hediye ettiği Dürer nüshası, İstanbul’da Köprülü Kütüphanesindedir.
2.Şerh-ul-Miftâh
3.Şerhut-Telvîh
4.Şerhu Usûl-ül-Pezdevî
5.Hâşiyetü Evâili Tefsîri KâdıBeydâvî
6.Hâşiyet-ül-Mutavvel lit-Teftâzânî
7.Mir’ât-ül-Usûl fî Şerh-ı Mirkât-ül-Vüsûl
8.Mirkât-ül-Vüsûl fî İlm-il-Usûl
9.Nakîd-ül-Efkâr fî Redd-il-Enzâr
10.En’âm sûresi tefsîriyle ilgili risâle
11.Şerhu Telhîs-il-Miftâh lil-Kazvînî.
.
3. Molla Fahrettin Acemi (1436 – 1460)
4. Molla Hüsrev (1460 – 1480)
Molla Hüsrev Fıkıh Alimi , Dördüncü Osmanlı Şeyhülislamı.(Ö.1480)
Gerçek adı Muhammed bin Feramuz (Feramerz)’dir. Hanefi mezhebi fıkıh alimidir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. Babası, bir Fransız subayıdır ancak daha sonra müslüman olmuştur. Molla Hüsrev kızını Osmanlı emirlerinden Hüsrev adında bir kişiye verdiği de bilinmektedir. Babasının genç yaşta ölmesi üzerine, eniştesi Hüsrev Beyin yanında kalıp, burada büyümüştür. Bu sebeple Hüsrev kayını diye çağırılmıştır. Daha sonra kayını kelimesi kaldırılarak, Molla Hüsrev adıyla meşhur olmuştur.
Molla Hüsrev; orta boylu, gür sakallı, kıymetli elbise giyen, başında küçük bir sarığı olan, heybetli, tevazu sahibi bir kişilik olarak bilinmektedir. Kendisinin güzel ahlak sahibi, vakur, yüksek ilmiyle İslam dinine uymakta gayretli ve titiz olduğu da bilinmektedir. Molla Hüsrev bu sebeplerden dolayı zamanında, halkın ve devlet adamlarının sevgisini ve hayranlığını kazanmıştır.
Burhaneddin Haydar Hirevi ve zamanının diğer alimlerinden dersler almıştır. Tahsilini tamamladıktan sonra Edirne’de Şah Melik Medresesinde ve sonra da kardeşinin ölümüyle boşalan Çelebi Medresesinde öğretmenlik yapmıştır. Sultan İkinci Murad devrinde Varna Savaşından önce, 1429 (Hicri 832) senesinde Kadıaskerliğe tayin edilmiştir. Molla Hüsrev, Fatih Sultan Mehmed tahta geçince de bu göreve devam etmiştir. Sultan İkinci Murad tahttan indiğinde , yerine oğlu Fatih Sultan Mehmed geçmiştir. Ancak düşmanları,yeni sultanı çocuk yaşta görüp, bir takım huzursuzluklar çıkarmak istemişlerdir. Bunun üzerine İkinci Murad tekrar tahta geçmiş ve Sultan Mehmed’i Manisa’ya göndermiştir. ilim adamlarından çoğu, birer bahane ileri sürerek, Manisa’ya gitmek istememişlerdir. Molla Hüsrev ise kadıaskerlikten istifa ederek, Şehzade ile birlikte Manisa’ya gitmeye karar vermiştir. Şehzade olan Mehmed ise onun bu kararını duyunca; Vazifenize devâm edin, zîra memleketin size ihtiyacı var. dediyse de, Molla Hüsrev kendisine Manisa’ya giderken sizi yalnız bırakmam uygun olmaz, müsaade buyurun geleyim. diyerek samimiyetini bildirmiş ve birlikte Manisa’ya gitmişlerdir. Şehzade Fatih Sultan Mehmed burada Molla Hüsrev’den dersler almıştır.
Fatih Sultan Mehmed tekrar tahta geçince, Molla Hüsrev’de İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da Galata ve Üsküdar kadılıklarına tayin edilmiştir. Bu arada Ayasofya öğretmenliğini de yürütmüştür. Bir ara Bursa’ya gidip bir medrese kurarak ilim öğretmekle meşgul olduğu sırada, Fatih Sultan Mehmedtarafından İstanbul’a davet edilerek, 1460 (Hicri 865) yılında şeyhülislamlığa tayin edilmiştir. Molla Hüsrev, yirmi sene boyuncu bu görevi yürütmüştür.
Fatih Sultan Mehmed , Molla Hüsrev için Zamanımızın Ebu Hanife’sidir diyerek sevgisini belirtmiştir.
Molla Hüsrev, birçok öğrenci yetiştirmiş fıkıh alimi olduğu gibi, bir şair olarak da tanınmıştır. Molla Hüsrev, önceki alimlerin kitaplarından da her gün iki yaprak yazmayı adet haline getirmiştir. Öldüğü zaman zaman geriye bıraktığı eserlerinde kendi el yazılarıyla yazılmış pekçok eserler bulunmuştur. Molla Hüsrev 1480 (Hicri 885) senesinde İstanbul’da vefat etmiştir. Cenaze namazı Fatih Camiinde kılındıktan sonra Bursa’ya götürülüp, Emir Sultan’ın kabrinin doğusunda kendi yaptırdığı medresenin bahçesine defnedilmiştir. Mezar taşında; (Menbâ-ı İlmühüner, Vâris-i ulûmü Hayr-il-beşer, Fazlı mürşîdi eser, Sâhib-üd-Dürer vel-Gurer Mevlânâ Muhammed Hüsrev) kitabesi bulunmaktadır.
Hayatını ilim öğretmek ve yazmakla geçiren Molla Hüsrev’in, birçok kıymetli eseri vardır. Bu eserlerinin önemlileri şunlardır:
Dürer-ül-Hükkâm fî Şerh-i Gurer-il-Ahkâm (Fıkıh ile ilgili olan, sık sık başvurulan bu en önemli eseri, bütün Türk Osmanlı medreselerinde yorumlalamarı ile birlikte ders kitabı gibi takib edilmiştir. MollaHüsrev, bu eserini 1472 (Hicri 877) senesinde yazmağa başlamış, 1478 (Hicri 883) senesinde bitirerek Fatih Sultan Mehmed’e sunmuştur. Kendi el yazısıyla Fatih Sultan Mehmed’e hediye ettiği Dürer nüshası, İstanbul’da Köprülü Kütüphanesindedir.
Şerh-ul-Miftâh
Şerhut-Telvîh
Şerhu Usûl-ül-Pezdevî
Hâşiyetü Evâili Tefsîri KâdıBeydâvî
Hâşiyet-ül-Mutavvel lit-Teftâzânî
Mir’ât-ül-Usûl fî Şerh-ı Mirkât-ül-Vüsûl
Mirkât-ül-Vüsûl fî İlm-il-Usûl
Nakîd-ül-Efkâr fî Redd-il-Enzâr
En’âm sûresi tefsîriyle ilgili risâle
Şerhu Telhîs-il-Miftâh lil-Kazvînî.
Bibliografi
İsmail Kara, Ekrem Işın, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, s. istanbul 596.
Nicola Melis, Trattato sulla guerra. Il Kitâb al-ğihâd di Molla Hüsrev, Aipsa, Cagliari 2002.
.
5. Molla Gurani (1480 – 1488)
Molla Gürâni (d. 1410 – ö. 1488), İslam âlimi, dördüncü Osmanlı şeyhülislâmı. Tam ismi, Ahmed bin İsmâil bin Osman Gürânî`dir. 1410 yılında Suriye’nin Güran kasabasına bağlı bir köyde dünyaya geldi. 1488 yılında İstanbul’da vefat etti. Molla Gürani Osmanlı sarayı ve halkı tarafından çok sevilen ve sayılan değerli bir şahsiyetti. Fatih Sultan Mehmed henüz şehzade iken hocalığını yapmıştır. Cenaze namazı bizzat II. Bayezid tarafından kıldırılmıştır.
Küçük yaşta Kur’an’ı ezberledi. Bilgisini artırmak için Bağdat, Diyarbakır, Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti. Onyedi yaşında Şam’a giderek oradaki alimlerden dersler aldı. Kahire’de kıraat, tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerini öğrendi. Dönemim ünlü alimi İbn-i Hacer Askalani’den hadis ve fıkıh dersleri aldı. Sahih-i Buhari’nin eserlerini çalıştı.
Kahire’de ders vermeye başladı. Zamanla tanınan ve sayılan bir alim oldu. Şam’da dersler verdi. Daha sonra Molla Yegan’ın teklifi üzerine İstanbul’a geldi. Bu dönemde Şafii mezhebinden Hanefi mezhebine geçti. Molla Yegan tarafından II. Murad ile tanıştırıldı. II. Murad onu önce dedesi Murad-ı Hüdavendigar Gazi’nin medresesine atadı. Sonradan Yıldırım Medresesi’ne tayin etti.
Taviz vermez tavrı padişahın hoşuna gitmişti. Molla Gürani’ye gerekirse şehzadeyi dövebileceğini bile ima etti ancak Gürani buna gerek kalmadan kısa zamanda Şehzade Mehmed’i dizginlemeyi başardı.
Şehzade hocasına büyük bir sevgi besliyor saygıda kusur etmiyordu. Onun sayesinde kısa zamanda Kur’an’ı hatmetti ve birçok alanda bilgi sahibi oldu. II. Murad oğlunun Kur’an’ı hatmettiğini duyunca Molla Gürani’ye büyük miktarda mal ve para armağan etti.
II. Mehmed padişah olunca Molla Gürani’yi vezir yapmak istedi. Gürani, bu makam için bekleyen ve çok çalışan birçok değerli insan olduğunu, kendisinin vezir olmasının onların şevkini kıracağını ve padişaha faydadan çok zarar getireceğini söyleyerek bu teklifi kabul etmedi. Kadaskerlik, müderrislik ve Bursa kadılığı yaptı. Bir müddet Mısır Sultanı Kayıtbay’ın yanında bulundu. Fatih’in geri çağırması üzerine İstanbul’a döndü ve yeniden kadaskerlik ve Bursa Kadılığı yaptı.
1480 yılında dördüncü Osmanlı şeyhülislamı oldu. Adaleti ve dürüstlüğü ile herkesin sevgisini kazandı. Dört cami, bir Dar-ül Hadis Medresesi, bir hamam inşa ettirdi. Dersler vermeye devam etti.
Molla uzun boylu, gür sakallı, vakur ve heybetliydi. Saraya pek sık gitmez, vezirlere isimleri ile hitap ederdi. Bir bayram günü padişah saraya davet edince çamuru bahane ederek gitmek istemedi. Padişah onun gelmesinin kendileri için bir bayram olduğunu söyledi ve sarayın sahanlığına kadar at sırtında girmesine müsade etti.
Fâtih Sultan Mehmed’e çok nasîhat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samîmi sevgi ve alâka sebebiyle, yeri geldikçe tenkid etmekten de çekinmezdi.
Molla sekiz sene şeyhülislamlık yaptıktan sonra rahatsızlandı. İstanbul’daki konağında kendisine bir yatak hazırlattı. Yanına toplanan hafız öğrencilerine “Bugün üstünüzde olan hakkımı ödeme gününüzdür,” dedi. Aynı gün kendisi ölene kadar Kur’an okumalarını istedi. Vezirlerden Davud Paşa ağlıyordu. Molla ona “Ey Dâvûd, kendi hâline ağla! Ben dünyâda rahat ve huzûr içinde yaşadım. Allahü teâlâdan ümîdim odur ki, ömrümün sonunda da, son nefeste de selâmet üzere olurum,” dedi. Cenaze namazını II. Bayezid’in kıldırmasını ve borçlarını ödemesini vasiyet etti. Ayrıca mezarı başına getirilince ayağından çekilerek mezara konulmasını vasiyet etti.
1488 yılının kışında bir ikindi vakti vefat etti. II. Beyazıd cenaze namazını kıldırdı ve kalan borçlarını ödedi. Ancak kimse ayağından sürüklemeye cesaret edemedi. Hasır üzerinde taşınarak mezarına kondu.
Kabri, Aksaray – Topkapı arasındaki Fındıkzade semtinde bulunan kendi yaptırdığı camiinin önündedir.
Eserleri
Gâyet-ül-Emânî fî Tefsîr-i Seb’il-Mesânî
El-Kevser-ül-Cârî alâ Riyâd-il-Buhârî (Sahîh-i Buhârî’ye yazdığı şerh)
Şâtıbiyye Kasîdesi’nin Ca’berî şerhine dair bir hâşiye
Keşf-ül-Esrâr an Kırâat-il-Eimmet-il-Ahyâr
Şerh-i Cem’ul-Cevâmi (fıkıh usulüne dâir)
Arûz ilmiyle ilgili bir kasîde
.
6. Molla Abdülkerim (1488 – 1495)
Sultan İkinci Murâd Hanın beylerinden Mehmed Ağa tarafından, esir edilen hıristiyan çocukları arasında Osmanlı başşehrine geldi. Yapılan zekâ testinde ilk derecelere girdi. Bunun üzerineMehmed Ağa tarafından Şehzâde Mehmed Çelebiye (Fâtih) hediye edildi. Abdülkerîm adını aldı.
Sarayda İslâm terbiyesine göre yetiştirilip, Türkçe öğretildi. Arapça ve Farsçaya vâkıf oldu. Meşhûr âlim Alâeddîn Ali Tûsî’den ilim öğrendi. Molla Fenârî’nin oğlu Muhammed Şah Fenârî ve Alâeddîn Tûsî’nin talebesi olan Sinân-ı Acemî’nin ilminden istifâde etti. Aklî ve naklî ilimlerde âlim oldu. İstanbul’un fethinden önce bâzı medreselerde müderrislik yaptı. Fetihten sonra, İstanbul’da açılan medreselerden birine, daha sonra da Sahn-ı Semân medreselerine müderris tâyin edildi.
Molla Abdülkerîm Efendi, güzel ahlâkı, cömertliği ve insanlara olan şefkat ve merhametiyle çok sevildi. Pekçok talebe yetiştirdi. Halktan ve devletin ileri gelenlerinden pekçok kimseye nasîhatlerde bulundu. Pekçok günahkârın tövbe edip sâlih amel işlemesine, birçok kâfirin müslüman olmasına vesîle oldu. Herkes tarafından sevildi ve hürmet gördü.
Kitap yazmak için fazla vakit bulamayan Abdülkerîm Efendi, Sa’deddîn Teftâzânî’nin eserlerinden Telvîh’in baş kısmına ve Metâlî’ye hâşiyeler yazdı.
Abdülkerîm Efendi 1488′de Molla Gürânî’nin vefâtından sonra şeyhülislâm oldu. 1495 senesinde vefât edinceye kadar bu vazifede kaldı. Edirne’de Sultan Câmii yakınında yaptırmış olduğu sıbyan mektebinin bahçesinde defnedildi.
GEL KEREM EYLE
Fâtih Sultan Mehmed Hanın vezirlerinden Mahmûd Paşaya yakınlığı ile tanınan Molla Vildân anlatır:
Birgün Mahmûd Paşa, söz arasında beni çok sevdiğinden bahsetti. Ben de, onun Molla Abdülkerîm Efendiye olan ilgisinden bahisle; “Siz, benden çok Abdülkerîm Efendiyi seversiniz.” dedim. Mahmûd Paşa da; “Evet, doğru söyledin.” dedi. Sonra; “MollaAbdülkerîm sizin Cennet’e girmenize sebep mi olacak ki, bu kadar seviyorsunuz?” diye sordum. Mahmûd Paşa şöyle anlattı:
Cennet’e sokacak desem de olur. Çünkü o, benim günahlardan tövbe etmeme vesîle oldu. Fâtih Sultan Mehmed Hanın kapıcıbaşısı iken, bir günâha mübtelâ olmuştum. Bir sabah Abdülkerîm Efendi, evimizi şereflendirdi. Bir müddet sohbetten sonra, ayağa kalktı. Hürmet ve tâzimle kapıya kadar yolcu ederken, bana döndü ve; “Dünyâ ve âhiretine yarar bir sözüm var ki, iyi dinleyip kötülüklerden sakınasın.” dedi. Ben de; “Buyurun.” dedim. Sözüne devâmla; “Elhamdülillah, ilim sâhibisin ve pâdişâhın da yakınlarındansın. Çok geçmeden vezîrlik makâmına yükseleceğin âşikârdır. Ne yazık ki, içini ve dışını günah pisliklerinden temizlemeye gayret etmezsin. Vezîrlik makamı, akıllı kimselerin durağıdır. Osmanlı Devletinin yüce dîvânı, temiz insanların toplandığı bir yerdir. Gel kerem eyle, içini o günah pisliklerine bulama ve dalâlet çukurlarına düşüp debelenme!” dedi. O bana bu nasîhatleri verirken, hava soğuk olmasına rağmen boncuk boncuk terledim. Hemen o ânda tövbe ettim ve onun bildirdiği doğru yoldan
ayrılmadım.
Bunları dinleyince ben de; “Gerçekten onu sevmek yalnız size değil, bize de vâcib oldu.” demekten kendimi alamadım.”
1) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.176
2) Devhat-ül-Meşâyıh; s.12
3) Tâc-ül-Tevârih (Ulemâ kısmı)
4) Kâmûs-ul-Â’lâm; c.4, s.3089
5) İlmiye Sâlnâmesi
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi
.
7. Alaettin Çelebi (1495 – 1496)
8. Efdalzade Hamidettin (1496 – 1503)
9. Zenbilli Ali Efendi (1503 – 1526)
Zenbilli Ali Efendi, ilim tahsîline memleketinde başlayıp, Alâeddîn Ali bin Hamza Karamânî’den ders aldı. Kudûrî Muhtasarı’nı ve Nesefî Manzûmesi’ni ezberledi. Bu ilk tahsîlinden sonra İstanbul’a gitti. Orada, zamânın meşhûr âlimlerinden olan Molla Hüsrev’in derslerine devâm edip, ilim öğrendi. Sonra Molla Hüsrev, onu Bursa’ya gönderip, Sultan Medresesi müderrisi Hüsâmzâde Mevlânâ Muslihuddîn’den ders almasını tavsiye etti. Bu zâtın derslerine devâm edip, ondan aklî ve naklî ilimleri öğrendi. İlimde yetiştikten sonra hocası Mevlânâ Muslihuddîn, onu kendisine mu’îd (yardımcı müderris) seçti. Mevlânâ Muslihuddîn’in kızı ile evlenip dâmâdı oldu. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptı.
Fâtih Sultan Mehmed Hân devrinde, Edirne’de Taşlık Ali Bey Medresesine müderris tâyin edildi. Fakir olduğu öğrenilince, pâdişâh tarafından kendisine, bir mikdâr kıymetli elbise ile beş bin akçe ihsân olundu. 1477 (H.882) de, Edirne’de Beylerbeyi Medresesine, sonra Sirâciyye Medresesine geçti. Bu sırada kendisini çekemeyenlerin tutumları karşısında, müderrislikten istifâ edip, bir rivâyete göre Şeyh Muslihuddîn Ebü’l-Vefâ’ya, diğer bir rivâyete göre de, Halvetiyye büyüklerinden Şeyh Mes’ûdî Edirnevî’ye talebe olup tasavvufta kemâle geldi.
Fâtih Sultan Mehmed Hânın vefâtından sonra, İkinci Bâyezîd Hân tarafından, Bursa Kaplıca Medresesine müderris tâyin edildi. İznik’de Orhan Gâzi, Bursa’da Murâd Gâzi medreselerinde de müderrislik yaptı. Daha sonra, İkinci Bâyezîd Medresesi müderrisliği ile Amasya müftîliği vazifelerinde bulundu. Bir ara hacca gitmek üzere Amasya’dan ayrıldı.
Mekke’ye gitmek üzere yolaçıkıp, o sene Hicaz’da bâzı karışıklıkların çıkması sebebiyle, bir sene Mısır’da kalıp ertesi sene hac yaptı. Mısır’da kaldığı sırada oranın âlimleriyle görüşüp, ilmî incelemeler ve müzâkereler yaptı. Ertesi yıl hacca gitti. Hacda iken, Şeyhülislâm Efdalzâde Hamîdüddîn Efendi vefât edince, İkinci Bâyezîd Hân tarafından 1497 (H. 903)’de Şeyhulislâmlığa tâyin edildi. İkinci Bâyezîd Hân, Zenbilli Ali Cemâlî Efendi gelinceye kadar fetvâ işlerinin Sahn-ı semân Medresesi müderrisleri tarafından yürütülmesini emretti. Ayrıca yeni yapılmış olan Bâyezîd Medresesi müderrisliğinde de vazife verildi. Bundan sonra şeyhulislâmların, Bâyezîd Medresesinde müderrislik yapması âdet hâline geldi.
Yavuz Sultan Selîm Hânın tahta çıkmasından sonra da vazifesine devâm eden Zenbilli Ali Efendi, hak severliliği ve doğruluğu ile dikkati çekmiştir. Pâdişâhın her hareketinde İslâmiyete uymasında yardımcı olmuştur. 1516 (H. 922) de yapılan seferler için fetvâ vermiştir.
Zühdü, takvâsı, istikâmeti ve doğruluğu ile meşhûr olan Zenbilli Ali Efendi, dîne uymayan her çeşit hükme ve karara şiddetle karşı çıkardı. Yavuz Sultan Selîm Hânın, şiddetli hareketlerini bile teskine muvaffak oldu. Bir defâsında Yavuz Sultan Selim Hân Topkapı Sarayı hazînesi görevlilerinden yüz elli kişinin sorumsuz davranışlarından dolayı îdâmını emretmişti. Zenbilli Ali Efendi, bu kararı duyunca derhal Dîvân-ı hümâyûn’a koştu. Vezîrler ayağa kalkıp saygı ile karşıladılar ve baş köşeye oturttular. Şeyhülislâmın dîvâna gelmesi âdet olmadığından, niçin geldiğini sordular. Pâdişâhla görüşmek istediğini söyledi. Durum pâdişâha arzedildi. Yavuz Sultan Selîm Han, huzûruna girmesine izin verdi. Arz odasına girip selâm verdi. Pâdişâhın hürmet göstermesinden sonra, gösterilen yere oturdu. Sonra pâdişâha; “Fetvâ vazîfesinde (şeyhulislâmlıkda) bulunanların bir işi de, pâdişâhın âhiretini korumak, onları dînen hatâ olan şeylerden sakındırmaktır. Yüz elli kişinin îdâm edilmesine pâdişâh fermanı çıktığını duyduk, öldürülmeleri için, dînen bir sebep tesbit edilmiş değildir. Bunların af buyrulması ricâ olunur.” sözü üzerine kızan pâdişâh; “Bu iş saltanatın gereğidir. Âlimler böyle işlere karışırsa devlet idâresi kargaşaya uğrar. Sorumsuzluklara göz yummak, beğenilecek tutum değildir. Bu işlere karışmak sizin vazifeniz değildir.” dedi. Zenbilli Ali Efendi, Pâdişâhın bu sözleri karşısında; “Bu karar âhiretiniz ile ilgilidir ve buna karışmak da bizim vazifemizdir. Eğer affederseniz ne iyi ne güzeldir. Yoksa âhirette cezâya müstehak olursunuz.” Bu sözler, Pâdişâhın kızgınlığını yatıştırdı. “Affettik” diyerek lütuf gösterip, neşe ile sohbete başladı. Konuşma bittikten sonra, gitmek üzere ayağa kalkan Zenbilli Ali Efendi, Yavuz Sultan Selîm Hâna; “Âhiretiniz ile ilgili hizmeti yerine getirdim. Mürüvvet ile ilgili bir sözüm daha var.” dedi. Pâdişâh; “Onu da söyle.” deyince; “O sözüm de şudur ki, Pâdişâhın affına uğrayan o kişilerin, işlerinden el çektirilip, el açarak sokaklarda dolaşmaları, Pâdişâhlığın şânına lâyık mıdır?” dedi. Bunun üzerine Padişâh bunu da kabûl etti. Sultan Selim Hân; “Fakat bunlar vazifelerinde kusur ettikleri için, bunları tâzir edeceğim.” dedi. Zenbilli Ali buna karşı da; “Tâzir (azarlama) pâdişâhın reyine kalmıştır. Orasını siz bilirsiniz. Bizim arzumuzu kabûl etmeniz bize yeter.” dedi. Sonra teşekkür ederek pâdişâhın huzûrundan ayrıldı. Yavuz Sultan Selim Hân da onu medhederek uğurladı.
Yavuz Sultan Selim Hân bir defâsında Edirne’ye gidiyordu. Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi de pâdişâhı uğurlamak üzere gelmişti. Pâdişâhı uğurlayıp dönerken dört yüz kişinin elleri bağlı îdâm edilmek üzere götürüldüklerini gördü. Bunların niçin îdâm edileceklerini sordu. Pâdişâh, ülkesinde ipek alınıp satılmasını yasaklamıştı. Bunlar bu yasağa uymadıkları için yakalandılar ve îdâm edilecekler dediler. Zenbilli Ali Efendi derhal geri dönüp, Yavuz Sultan Selim Hâna yetişti. “Bu elleri bağlı dört yüz kişinin öldürülmesi helâl değildir. Bu hususta Allah indinde sorumlu olursun. Sakın bunları îdâm ettirme!” dedi. Pâdişâh bu sözler karşısında kızıp; “Halkın üçte birinin ahvâlini düzeltmek için üçte ikisinin bile öldürülmesi câiz iken, böyle bir avuç kimsenin kanının dökülmesini çok görmek yersiz değil midir?” dedi. Zenbilli Ali Efendi; “Bu iş büyük bir kargaşada mübahdır, yapılabilir.” deyince, Pâdişâh; “Hükümdârın emrine karşı gelmekten daha büyük kargaşa olur mu?” dedi. Zenbilli Ali Efendi şöyle cevap verdi: “Bunlar senin emrine karşı gelmemişlerdir. Zîrâ senin ipek emîni tâyin etmen, ipeğin alınıp satılmasını gösterir. Bu bir ruhsattır, açıkça izin vermen demektir. İpek alınıp satılmayacaksa niye ipek emîni tâyin ettiniz, onun vazifesi nedir?” dedi. Pâdişâh ona; “Senin saltanat işlerine âit bu gibi şeylerde söz söylemen vazifen değildir!” dedi.
Zenbilli Ali Efendi; “Bu husus âhiret işlerindendir. Buna karışmak benim vazifemdir.” diyerek selâm vermeden pâdişâhın yanından ayrılıp gitti. Bu durum pâdişâhı son derece kızdırdı. Bir müddet atının üstünde sessiz ve hareketsiz kalıp, derin bir düşünceye daldı. Sonra yürüdü. Yanında bulunanlar, pâdişâhın bu hâline şaşdılar. Pâdişâhın yanına toplanıp onu tâkib ettiler. Neticenin nereye varacağını düşünüyorlardı.
Pâdişâh Yavuz Sultan Selim Hân yolda meâlen; “Eğer affedersen, bu, takvâya daha yakındır.” buyurulan âyet-i kerîmeyi düşünerek, elleri bağlı dört yüz îdâm mahkumunu affetti. Edirne’ye varınca da Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendiye bir ferman gönderdi. Bu fermanda şöyle diyordu: “Dînî ve tıynî (yaratılış), istikâmetin (doğruluğun) mâlûmum olup, kazâ-yı tarafeyni cem ettim (Anadolu ve Rumeli kadıaskerliğini birleştirdim.) ve kelâm-ı Hakkı işitip uydum ve dahî seni oraya (bu iki kadıaskerliğe) nasbettim (tâyin ettim).” Böylece o dört yüz kişiyi affedip îdâm etmekten vazgeçtiğini ve Zenbilli Ali Efendiyi takdir edip, ayrıca ilmiye sınıfı için, şeyhülislâmlıktan sonra en yüksek makâm olan kadıaskerlik vazifesine, hem de her iki kadıaskerliği birleştirerek onu tâyin ettiğini bildirdi.
Zenbilli Ali Efendi bu teklifi önce nezâketen kabûl etti. Sonra da şöyle bir cevap yazıp gönderdi: “Velâkin hazret-i Hak ile ahdim vardır ki: Söz veya kaleminden (Hükmettim!..) kelimesi çıkmaya… Ol ahdimizi korumak yüzünden, vukû bulan kusurumuzu af buyurmak, bu duâcınızın sonsuz recâlarıdır…” Yavuz Sultan Selim Hân, Zenbilli Ali Efendinin dünyâya, dünyâ malına ve mevkiine rağbet etmediğini, âhirette kurtuluşu istediğini görerek çok sevindi ve ona beş yüz altın hediye gönderdi.
Zenbilli Ali Efendi, Kânûnî Sultan Süleymân Hân devrinde de vazifesinde kalıp Rodos Seferine katıldı. Rodos’un fethinden sonra orada imâmlık ve hatîplik yapıp, İslâm müesseseleri kurdu.
Zenbilli Ali Efendi; İkinci Bâyezîd Hân, Yavuz Sultan Selim Hân ve Kânûnî Sultan Süleymân Hân devrinde olmak üzere 24 sene şeyhülislâmlık yaptı. Ömrünü, ilme, talebe yetiştirmeye ve İslâma hizmete harcamış, kıymetli hizmetler yapmıştır. Üstün hâlleri, ahlâkı, başarılı hizmetleriyle meşhûr olup, tasavvufta da kemâle ermiştir. Kendisine “Mevlânâ Sûfî Ali Cemâlî” de denilmiştir.
Şakâyık müellifi şöyle kaydetmiştir: “Zenbilli Ali Efendi ölüm döşeğinde iken, babamla birlikte ziyâretine gittik. Babamla gizli bir şeyler konuştular ve babam ağlamaya başladı. Ziyâretinden ayrıldıktan sonra babama, ağlamasının sebebini sordum. Vefât edeceğini, Mûsâ aleyhisselâmın rûhâniyetinin sabahleyin gelip, kendisini âhirete dâvet ettiğini söyledi.” dedi. Babam böyle deyince, ben de dayanamayıp gayri ihtiyâri ağladım.”
Zenbilli Ali Efendinin El-Muhtârât adlı eseri, bir fıkıh kitabı olup, çok kıymetlidir. Bundan başka; Muhtasar-ul-Hidâye, Âdâb-ül-Evsiyâ ve Risâle fî Hakk-ıd-Deverân adlı eserleri vardır.
KARINCA VE SÜLEYMÂN
Kânûnî Sultan Süleymân Hân, meyva ağaçlarını karıncaların sarması üzerine, karıncaları kırmak için meseleyi Zenbilli Ali Efendiye güzel bir beyitle sorar ve şöyle der:
“Dırahtı (ağacı) sarmış olsa eğer karınca
Zarar var mı karıncayı kırınca.”
Zenbilli Ali Efendi zarîf bir ifâde ile sorulan bu suâlin altına şu beyti yazarak cevap vermiştir:
“Yarın divânına Hakk’ın varınca
Süleymân’dan alır hakkın karınca.”
1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1166
2) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.302
3) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.7, s.25
4) Devhat-ül-Meşâyıh; s.15
5) Kâmûs-ul-A’lâm; c.4, s.3178
6) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.742
7) Keşf-üz-Zünûn; s.1624
8) Tâc-üt-Tevârih; c.2, s.549
9) Rehber Ansiklopedisi; c.18, s.289
10) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.320
11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.106
.
10. Kemalpaşazade Ahmet Şemsettin Efendi (1526 – 1534)
Kanuni Süleyman devri Şeyhülislâmlarından ve on altıncı asrın şöhretli âlimlerindendir. Tokatta doğdu. Doğduğu yıl belli değildir. Kemalpaşazade Süleyman Bey in oğludur. Büyük babasına nispetle İbni Kemal diye meşhur olmuştur. Ahmet Şemseddin, geçliğinde babası gibi sipahi askeri idi ve II. Bayezid döneminde bir çok savaşlarda bulundu. O, bilim adamlarının emirlere bile üstün tutulduğunu görerek genç iken mesleğini değiştirip eğitimini ilerletmişti. Arapça ve Farsça öğrendi. Önce müderris oldu. Şöhreti arttı, sonra Edirne Kadısı ve Rumeli Kazaskeri oldu. Yavuz Sultan Selim onu çok sever, savaşlarda kendisiyle birlikte bulundururdu. Mısır seferinden dönerken İbni Kemal in atının ayağından sıçrayan çamur Yavuz un kaftanını kirletmişti. Yavuz ona Bilginlerin atının ayağından sıçrayan çamur kaftanımın süsü olur” demiş ve iltifat olsun diye bu kaftanın kendi ölümünden sonra sandukasına örtülmesini vasiyet etmişti.
Kanunî Sultan Süleyman da kendisine saygı göstermişti. Kanuni döneminde 1525 te Şeyhülislâm oldu ve ölümüne kadar bu makamda kaldı. Ona Müftiyü s-Sakaleyn unvanı verildi. İbni Kemal, hak ve adaleti sever, doğruluk ve faziletten ayrılmazdı. Padişahın saygı ve sevgisini kazanacak kadar büyük bir insandı. İbni Kemal Türk tarihinin örnek bir insanıdır. 1533 yılında öldü. Mezarı Edirnekapı dışarısında Mahmut Çelebi zaviyesindedir. İbni Kemal, büyük bir din bilgini olduğu kadar değerli bir tarihçi ve kudretli bir şairdi. Kitap ve risale şeklinde üç yüz kadar eser yazdığı söylenir. İdrisî Bitlisî nin Heşt Behişt adlı eserini Türkçe ye çevirmişti. Sadi nin Gülistan ına benzer Nigaristan adlı Farsça bir eser yazmış, bir Osmanlı tarihi ile Mohaç Muharebesi ne dair bir risale meydana getirmişti. Yusuf ve Züleyha adlı eserle tamamlanmamış bir Kur an tefsiri ve dini kitaplara bir çok haşiye ve şerhleri vardır.
.
11. Sadullah Sadi Efendi (1534 – 1539)
12. Çivizade Muhittin Mehmet Efendi (1539 – 1542)
13.Hamidi Abdülkadir Efendi (1542 – 1543)
Hamidli (Ispartalı) olduğundan Hamidi, mevleviliğinden ötürü de Çelebi diye anılır, ilmiye mesleğine girdi, çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. 1520’de Bursa, 1522’de istanbul kadılığında bulundu. Aynı yıl Anadolu kazaskerliğine getirildi. On dört yıl kaldığı bu görevde dürüstlüğüyle tanındı. Rakiplerinin etkisiyle azledilerek emekliye ayrıldı. Emekliliği sırasında hacca gitti. 1542’de şeyhülislamlığa getirildi. Rahatsızlığı yüzünden üç ay sonra bu görevinden ayrıldı. Kına kullandığı için soyundan gelenlere Kınalızade denilmiştir. Fetavayı kadriyye adlı yapıtı, fetvalarını içerir.
.
14.Fenerizade Muhittin Efendi (1543 – 1545)
15.Ebussuut Efendi (1545 – 1574)
Mevlana Ebussuud İmadi olarak vakfiyenamesinde adı geçmekle birlikte daha çok Ebussuud Efendi (ayrıca Hoca Çelebi olarak da bilinir, tam adı Mehmet Ebussuud el-İmadidir) 30 Aralık 1491’de İskilip’te doğmuş ve 23 Ağustos 1574’de İstanbul’da ölmüş, Osmanlı Devleti’nin zirveye vardığı dönemde Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim’e şeyhülislamlık yapmış din ve devlet adamıdır.
Akkoyunlu Devleti’nin son dönemlerinde Uzun Hasan tarafından bir arada İstanbul’a gönderilmiş ve Fatih Sultan Mehmet tarafından hürmetle alıkonulmuş olan iki alimin (Mustafa İmadi ve Ali Kuşçu) torunudur; babası Musafa İmadi’nin oğlu ve II. Beyazıt’ın gözde alimlerinden olan Mutasavvıf Muhyiddin Mehmet (Şeyh Yavsi; türbesi İskilip’tedir), annesi de Ali Kuşçu’nun kızı Sultan Hatun’dur.
Önce babasından, sonra da Müeyyedzade Abdurrahman Efendi ile Karamanlı Seyyit Süleyman’dan ders almıştır. 1516’da İnegöl İshak Paşa Medresesi’ne müderris olarak atanmış, 1520’de bu görevinden alınmıştır. Kısa süre sonra Davut Paşa Medresesi, 1522’de Mahmut Paşa Medresesi, 1525’te Gebze Medresesi, ertesi yıl Bursa Medresesi ve 1528’de de İstanbul Fatih Medresesi (sahn-ı seman medresesi)müderrisliklerine getirilmiştir. 1533’te önce Bursa, sonra da İstanbul kadısı olmuştur. 1537’de Rumeli kazaskerliğine terfi etmiştir. 1545’te şeyhülislamlığa getirilmiş ve ölümüne dek (yaklaşık 30 yıl) bu görevde kalmıştır. Eyüpsultan Mezarlığı’nda, adıyla anılan Dar-ül Hadis’in bahçesindedir.
Osmanlı şeyhülislamları arasında daha çok verdiği fetvalarla tanınan Ebussuud Efendi, özellikle alevi-bektaşi toplumu hakkında çıkardığı ve kırkbine yakın alevinin katline uyol açan fetvalarıyla tanınır.özellkile alevini canı-malı -ırzı heladir gibi fetva katliamlara kıvılcım olmuştur Bunlann en ünlüsü İrşadü’l-Akli’s-Selim ila Mezaya’l-Kurani’l-Azîm adlı Arapça Kur’an tefsiridir. Ünlü fetvaları ise Şeyhülislam Ebusuud Efendi Fetvaları (1972, yay. haz. E. Düzdağ) adı altında derlenerek yayımlanmıştır. Ebussuud Efendi ayrıca şiir de yazmıştır.
“Dirahta ger ziyan etse karınca
Günah var mıdır anı kırınca?”
beyitine karşılık olarak yazdığı, ünlü,
“Yarın Hakkın divanına varınca,
Süleyman’dan hakkın alır karınca.”
beyiti onundur.
Malumat olunan 22 adet önemli eseri ile çeşitli risaleleri vardır.
.
16.Hamit Mahmut Efendi (1574 – 1577)
17.Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi (1577 – 1580)
18.Malulzade Mehmet Efendi (1580 – 1582)
19.Çivizade Hacı Mehmet Efendi (1582 – 1587)
20.Müeyyetzade Abdülkadir Efendi (1587 – 1589)
21.Bostanzade Mehmet Efendi (1589 – 1592)
Bostan Mustafa Efendinin oğludur. 1535 (H.942) senesinde doğdu. 1598 (H.1007) senesinde İstanbulda vefat etti. Bostanzade Mehmed Efendi diye meşhur oldu.
İlk tahsilini babası Bostan Efendiden gören Bostanzade Mehmed Efendi, Arapzade ve Kadızadeden ilim öğrendi. Gül Hoca Çelebinin derslerini takib ederek istifade etti. Akli ve nakli ilimlerde yetişip yüksek derecelere ulaştı. 1555 senesinde müderris oldu. İstanbulda Eski İbrahim Paşa, Yeni Ali Paşa, Yavuz Selim ve Süleymaniye medreseleri ile Edirne Selimiye Medresesinde müderrislik yapıp ilim öğretti. Daha sonra sırasıyla, Şam, Bursa, Edirne kadılıklarında, Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu. 1581 senesinde emekliye ayrıldı. 1583 senesinde Kahire Kadısı oldu. 1588de tekrar Rumeli Kazaskerliğine getirildi. 1589 senesinde Şeyhülislamlık makamına tayin edildi. Bu vazifede üç sene bir ay kadar kaldıktan sonra tekrar emekliye ayrıldı. Zekeriyya Efendinin vefatı üzerine ikinci defa Şeyhülislamlık makamına getirildi. Sultan Üçüncü Mehmed Hanın sevgi ve iltifatını kazanan Bostanzade Mehmed Efendi Şeyhülislam iken 1598 senesinde vefat etti. Şehzadebaşı Camii bahçesinde cadde tarafında defnedildi.
Bostanzade Mehmed Efendi, toplam yedi sene on ay müddetle Şeyhülislamlık vazifesini adalet ve doğruluk üzere yürüttü. İlim ve irfan sahibi bir zattı. Akli ve nakli ilimlerde yüksek derece ve fıkıh ilminde özel ihtisas sahibiydi. Dili peltek olmasına rağmen iyi bir hatipti. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri olan Bostanzade Mehmed Efendinin, Kanuninin ölümü üzerine yazdığı mersiyesi meşhurdur. İmam-ı Gazali hazretlerinin İhyaül-Ulum adlı eserini Türkçeye tercüme etmiştir. Fıkıh ilmine dair İbrahim bin Halebinin yazdığı Mültekal-Ebhur adlı eserini de şerh etti.
.
22.Bayramzade Hacı Zekeriya Efendi (1592 – 1593)
23.Bostanzade Mehmet Efendi (1593 – 1598)
24.Hoca Sadettin Efendi (1598 – 1599)
Hoca Sadettin Efendi, (d. 1536/7 İstanbul – ö. 1599 İstanbul) Türk tarihçi, şeyhülislam ve müderris.
I. Selim’in Nedimi Hasan Can’ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul’da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa’da bulunan Şehzade Murat’ın (III. Murat) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murat’ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmet’in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa’yı tutan valide Safiye Sultan’ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul’da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmet Efendi’nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadim Hasan Paşa’yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmet Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahelerde de bulundu.
Şeyhülislam olarak fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Şeyhülislamlığı ve müderrisliği dışında asıl ününü Hoca Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla kazandı. Ayrıca padişah III. Murat’ın emri ile Molla Muslihittin Lari’nin iki eseri ile Abdülkadir Geylani’nin Menakıbını türkçeye tercüme etti.
Büyük oğlu Mehmed Efendi henüz oldukça gençken Mekke Kadısı ve hemen ardından İstanbul Kadısı tayin edildi. İki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu; bu tarihte 29 yaşında idi. Diğer oğlu Esad Efendi medreseden birden bire Edirne Kadılığına geçti ve arkasında İstanbul’a kadı oldu, henüz 25 yaşında idi. Bu atamalarla hakiki alimler geri planda kalmış; Şeyhülislam, kazasker, padişah hocası gibi önde gelenlerin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur.
.
25.Hacı Mustafa Sunullah Efendi (1599 – 1601)
Cafer Mustafa Sunullah Efendi (İskilip 1552 – İstanbul 10 Nisan 1612) Türk, Osmanlı devlet adamı, şair, müderris, kadı, kazasker ve şeyhülislam.
Bu üst yönetimde yer alan sert tartışmalarda Anadolu’da yaşayan Türklerin yanında yer alarak dönemin bir sadrazamı hakkında katli vaciptir fetvası vererek devşirmelerin Türkleri yoketme planlarını engellemiştir. Kendisinin de sürekli görevden alınma ve göreve sonra dönme nedeni de Celali isyanlarında takındığı Anadolu Türklerinden yana tutum olmuştur.
Kanuni Sultan Süleyman devrinin devlet adamlarından Anadolu Kazaskeri Cafer Efendi’nin oğludur. Babası Cafer Efendi ile şeyhülislam Ebussuud amcazade olup Ali Kuşçu’nun soyundan gelirler.
Görevleri
1569 yılında Beşiktaş’ta Hayrettin Paşa Medresesinde müderris olarak göreve başladı. 1587 yılında Sultan III. Murat Medresesinde müderris, 1589 yılında Bursa kadısı, 1591 yılında İstanbul Kadılığı ve yine 1591 yılında Anadolu Kazaskerliğine, 1592 yılında Rumeli Kazaskerliği yaptıktan sonra 1594 yılında Sultan III. Mehmet’in tahta çıkışından sonra tekaüt oldu. 1598 yılında Padişah tarafından 50 akçe zam ile taltif edilir. 1599 yılında Şeyhülislam Hoca Sadûddin Efendinin vefatı üzerine şeyhülislamlığa tayin edilerek;
2 Ekim 1599 – 2 Ağustos 1601, 23. Şeyhülislam
4 Ocak 1603 – 8 Şubat 1603, 25. Şeyhülislam
8 Eylül 1604 – 28 Eylül 1606, 27. Şeyhülislam
23 Kasım 1606 – 5 Eylül 1608, 29. Şeyhülislam
Toplam; 5 yıl 7 ay 2 gün şeyhülislamlık makamında bulunmuştur.
Eserleri
Keşşaf Tefsiri’ne «Haşiye»si
Kütüb-ü Mütedavile’ye
ve bazı eserlere talikatlan vardır.
.
26.Hocasadettinzade Mehmet Çelebi Efendi (1601 – 1603)
27.Hacı Mustafa Sunullah Efendi (1603)
28.Ebülmeyamin Mustafa Efendi (1603 – 1604)
29.Hacı Mustafa Sunullah Efendi (1604 – 1606)
30.Ebülmeyamin Mustafa Efendi (1606)
31.Hacı Mustafa Sunullah Efendi (1606 – 1608)
32.Hocasadettinzade Mehmet Çelebi Efendi (1608 – 1615)
33.Hocasadettinzade Mehmet Esat Efendi (1615 – 1622)
34.Zekeriyazade Yahya Efendi (1622 – 1623)
Zekeriyazade Yahya Efendi (1553 – 1644) 16. yüzyılın son yarısında ve 17. yüzyılın ilk yarısında çok uzun yaşıyan, Sultan I. Mustafa, Sultan IV. Murat ve Sultan I.İbrahim devirlerinde üç defa Şeyhülislam olarak yüksek devlet görevi yapmış bir âlim ve ayni zamanda ünlü bir Türk divan şairidir.
Hayatı
İstanbul’da 1552 (hicri 960) yılında doğmuştur. Babası III. Murat devrinde şeyhülislamlık yapmış olan Bayramzade Zekeriya Efendi olup 1592de ölmüştür. Babasının adı dolayısıyla Zekeriyâzâde Yahyâ Efendi olarak da bilinmektedir. Şeyhülislam Yahyâ çok mükemmel ve başarılı bir medrese eğitiminden sonra, devlet görevinde üstün zekası ve derin bilgisi sayesinde hızla yükselmiştir. Hicri 994 yilinda babası ile birlikte hacca gitmiştir. Döndükten sonra Hicri 995’de Atik Ali Paşa Medresesi, Hicri 998de Haseki Sultan medresesinde müderrisliğe atanmıştır. İstanbul’da daha başka medreselerde müderrislikten sonra Hicri 1004de Halep Kadısı tayin olunup İstanbul’dan ayrılmıştır. Sonra sırasıyla Şam, Bursa ve Edirne kadılığı görevlerini ifa etmiştir. Hicri 1012de İstanbul Kadılığına atanmış; ertesi yıl azlolunmuş ise de o yıl Anadolu Kazaskeri görevine atanmış; sonra da Rumeli Kazaskerliğine getirilmiştir. Rumeli Kazaskeri görevini aralıklarla Hicri 1018 ve Hicri 1026da ikinci ve üçüncü defa da ifa etmiştir.
Sultan I. Mustafa’nın ikinci sultanlığının son yılında 1622 (Hicri 1031)de ilk defa şeyhülislamlık makamına getirilmiştir. Bu arada I. Mustafa’nin ikinci defa saltanatı sırasında Sadrıazam olan Mere Hüseyin Paşa’nin azledilip edilmemesi meselesine karışmıştır. Ancak bir yıl sonra yeni Sadrıazam olan Kemankeş Ali Paşa ile geçinmediği için bu makamdan azledilmiştir. İki yıl sonra 1624 (Hicri 14 Saban 1014)de Sultan IV. Murad’in velayet altında olduğu devirde ikinci defa şeyhülislamlık makamına atanmış ve 7 yıl bu makamda hizmet etmiştir. 7 Subat 1632de Sadrıazam Hafız Ahmed Paşa aleyhinde yapılan komplolar sonucu ortaya çıkan kargaşalıkta binlerce kişi Topkapı Sarayı’na yürümüş ve aralarında Sadrazam, Yeniçeri Ağası ve Şeyhülislam Yahya Efendi’nin ismi de bulunan 17 kişilik bir listeyi idam edilmeleri isteği ile padişaha sunmuşlardır. Sadrazaman Hafız Ahmed Paşa’nın hunharca öldürülmesi ile durulan bu ayaklanma dolayısıyla Şeyhülislam Yahya Efendi görevinden çekilmek zorunda kalmıştır. Fitne durulduktan sonra Sultan IV. Murad şaire iltifat ederek “Bunlar seni azlittiler amma ben azl etmedim. Çiftliğine git, bize dua ile meşgul ol. Padişahın padişah olduğu vakit sen de kemakan müfti olursun” dediği bildirilmiştir. Şair önce Sultan Selim civarındaki konağına ve sonra da Topkapı’daki çiftliğine çekilmiştir. 1633 (hicri 1043)de Sultan IV. Murad yeni bir ayaklanmayı şiddetle bastırıp eski ayaklanma elebaşılarını ve onları kişkırtan devlet adamlarını ortadan kaldırıp devlet idaresini kendi eline aldıktan sonra, Yahya Efendi üçüncü defa şeyhülislamlık makamına atanmış ve bu kez ölümüne kadar bu makamda kalmıştır. Ölümü İstanbul’da 1644 (hicri 1053)dedir.
Şeyhülislam Yahya Efendi 92-93 yıl yaşamış ve 20 yıl süre ile üç defa şeyhülislamlık makamında bulunmuştur. Çağdaşları tarafından hoşsobhet, nüktedan, mütevazı, kerim bir zat olarak tanınmıştır. Özellikle Sultan IV. Murad tarafından son derece sevgi ve saygıya layık görülmüş; hatta padişah Şeyhülislam Yahya Efendi’nin elini bile öpmüştür. Bu Sultan döneminde alışılmış geleneklerin aksine Şeyhülislam Yahyâ Efendi, uğur getirir inancı ile, IV. Murad’ın Revan Seferi ve Irak Seferi (ve Bağdat’in Fethine) iştirak ettirilmiştir. Bir şair ve iyi bir insan olarak halk tarafından da sevildiği cenaze namazındaki çok büyük bir kalabalık ile anlaşılmaktadır.
Edebî Kişiliği
Şeyhülislam Yahyâ Efendi çağının gerçek gazel ustalarından biri olarak değerlendirilmektedir. Dili zarif ve temiz, hayali zengin, ifadesi ince ve nükteli bir şairdir. Günlük zevkleri, duyguları, aşkları, samimi bir eda ile işlemiştir. Sanatlara düşkün değildir. Aşıkane, kalenderane, rindane ve bazan şûh bir edası vardır.
Ünlü İngiliz Türkologu Gibb Yahya Efendi’yi “Bir taraftan Baki’ye, bir taraftan Nedim’e” el veren büyük bir şair olarak tarif etmiştir. Zamanının şairleri, (Nef’i, Şerif Sabri ve Naili Kadim) onu övmüşlerdir. Daha sonraki nesillerden Nedim ve Ziya Paşa özel mısralarla Şeyhülislam Yahyâ Efendi’nin şairliğini açıkca belirtmişlerdir.
Ancak kökten dinci softalar, örneğin Fatih Camii vaazı olan Hurşid Çavuşoğlu, Şeyhülislam Yahyâ Efendi’nin şiirlerinden hoşlanmamışlar ve hatta onu kafirlikle suçlamışlardır. Diğer taraftan Nefinin Şeyhülislam Yahyâ Efendi aleyhindeki hicviyeleri de çok ünlüdür.
Başlıca eseri
Şeyhülislam Yahyâ Efendi’nin başlıca edebi eseri Divan’ıdir. Bu Divan içinde Sultan II. Osman, Sultan IV. Murad ve Hace Efendi için yazılanlardan başka hiç kaside yoktur. Divan’in başında bulunan bir Na’t ve içinde bir sâkiname ve bir tahmîs bulunmaktadır. Bunlar dışında Divan tamamen gazeller ile doludur. Zaten Şeyhülislam Yahyâ Efendi Türk edebiyat tarihinde gazelleri ile tanınmıştır.
Eserlerinden örnek
Bir gazel – ‘dirsün’ redifli
Koymayub tâkatim feryâda nâlân olmasun dirsün
Gözüm yaşını alursun da giryân olmasun dirsün
Cefa taıyla mir’ât-ı dilim sad pâre eylersin
Ne mümkündür yine hâtır perişan olmasun dirsün
Melâhat mülkini teshîr idüb şemşir-i gamzenle
Güzellik kişverinde gayri sultân olmasun dirsün
Benim zannitdüğüm bu kim gurûr-i hüsnüne bir gün
Felek de mihr-i rahşân mah-i tâbân olmasun dirsün
Yine kul olmasun Yahyâ sana ey padişâh-ı hüsn
Yolumda senden özge kimse kurbân olmasun dirsün
Vezin: Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün
.
35.Hocasadettinzade Mehmet Esat Efendi (1623 – 1625)
36.Zekeriyazade Yahya Efendi (1625 – 1632)
Zekeriyazade Yahya Efendi (1553 – 1644) 16. yüzyılın son yarısında ve 17. yüzyılın ilk yarısında çok uzun yaşıyan, Sultan I. Mustafa, Sultan IV. Murat ve Sultan I.İbrahim devirlerinde üç defa Şeyhülislam olarak yüksek devlet görevi yapmış bir âlim ve ayni zamanda ünlü bir Türk divan şairidir.
İstanbul’da 1553 (hicri 960) yılında doğmuştur. Babası III. Murat devrinde şeyhülislamlık yapmış olan Bayramzade Zekeriya Efendi olup 1592de ölmüştür. Babasının adı dolayısıyla Zekeriyâzâde Yahyâ Efendi olarak da bilinmektedir. Şeyhülislam Yahyâ çok mükemmel ve başarılı bir medrese eğitiminden sonra, devlet görevinde üstün zekası ve derin bilgisi sayesinde hızla yükselmiştir. Hicri 994 yilinda babası ile birlikte hacca gitmiştir. Döndükten sonra Hicri 995’de Atik Ali Paşa Medresesi, Hicri 998de Haseki Sultan medresesinde müderrisliğe atanmıştır. İstanbul’da daha başka medreselerde müderrislikten sonra Hicri 1004de Halep Kadısı tayin olunup İstanbul’dan ayrılmıştır. Sonra sırasıyla Şam, Bursa ve Edirne kadılığı görevlerini ifa etmiştir. Hicri 1012de İstanbul Kadılığına atanmış; ertesi yıl azlolunmuş ise de o yıl Anadolu Kazaskeri görevine atanmış; sonra da Rumeli Kazaskerliğine getirilmiştir. Rumeli Kazaskeri görevini aralıklarla Hicri 1018 ve Hicri 1026da ikinci ve üçüncü defa da ifa etmiştir.
Sultan I. Mustafa’nın ikinci sultanlığının son yılında 1622 (Hicri 1031)de ilk defa şeyhülislamlık makamına getirilmiştir. Bu arada I. Mustafa’nin ikinci defa saltanatı sırasında Sadrıazam olan Mere Hüseyin Paşa’nin azledilip edilmemesi meselesine karışmıştır. Ancak bir yıl sonra yeni Sadrıazam olan Kemankeş Ali Paşa ile geçinmediği için bu makamdan azledilmiştir. İki yıl sonra 1624 (Hicri 14 Saban 1014)de Sultan IV. Murad’in velayet altında olduğu devirde ikinci defa şeyhülislamlık makamına atanmış ve 7 yıl bu makamda hizmet etmiştir. 7 Subat 1632de Sadrıazam Hafız Ahmed Paşa aleyhinde yapılan komplolar sonucu ortaya çıkan kargaşalıkta binlerce kişi Topkapı Sarayı’na yürümüş ve aralarında Sadrazam, Yeniçeri Ağası ve Şeyhülislam Yahya Efendi’nin ismi de bulunan 17 kişilik bir listeyi idam edilmeleri isteği ile padişaha sunmuşlardır. Sadrazaman Hafız Ahmed Paşa’nın hunharca öldürülmesi ile durulan bu ayaklanma dolayısıyla Şeyhülislam Yahya Efendi görevinden çekilmek zorunda kalmıştır. Fitne durulduktan sonra Sultan IV. Murad şaire iltifat ederek “Bunlar seni azlittiler amma ben azl etmedim. Çiftliğine git, bize dua ile meşgul ol. Padişahın padişah olduğu vakit sen de kemakan müfti olursun” dediği bildirilmiştir. Şair önce Sultan Selim civarındaki konağına ve sonra da Topkapı’daki çiftliğine çekilmiştir. 1633 (hicri 1043)de Sultan IV. Murad yeni bir ayaklanmayı şiddetle bastırıp eski ayaklanma elebaşılarını ve onları kişkırtan devlet adamlarını ortadan kaldırıp devlet idaresini kendi eline aldıktan sonra, Yahya Efendi üçüncü defa şeyhülislamlık makamına atanmış ve bu kez ölümüne kadar bu makamda kalmıştır. Ölümü İstanbul’da 1644 (hicri 1053)dedir.
Şeyhülislam Yahya Efendi 92-93 yıl yaşamış ve 20 yıl süre ile üç defa şeyhülislamlık makamında bulunmuştur. Çağdaşları tarafından hoşsobhet, nüktedan, mütevazı, kerim bir zat olarak tanınmıştır. Özellikle Sultan IV. Murad tarafından son derece sevgi ve saygıya layık görülmüş; hatta padişah Şeyhülislam Yahya Efendi’nin elini bile öpmüştür. Bu Sultan döneminde alışılmış geleneklerin aksine Şeyhülislam Yahyâ Efendi, uğur getirir inancı ile, IV. Murad’ın Revan Seferi ve Irak Seferi (ve Bağdat’in Fethine) iştirak ettirilmiştir. Bir şair ve iyi bir insan olarak halk tarafından da sevildiği cenaze namazındaki çok büyük bir kalabalık ile anlaşılmaktadır.
Şeyhülislam Yahyâ Efendi çağının gerçek gazel ustalarından biri olarak değerlendirilmektedir. Dili zarif ve temiz, hayali zengin, ifadesi ince ve nükteli bir şairdir. Günlük zevkleri, duyguları, aşkları, samimi bir eda ile işlemiştir. Sanatlara düşkün değildir. Aşıkane, kalenderane, rindane ve bazan şûh bir edası vardır.
Ünlü İngiliz Türkologu Gibb Yahya Efendi’yi “Bir taraftan Baki’ye, bir taraftan Nedim’e” el veren büyük bir şair olarak tarif etmiştir. Zamanının şairleri, (Nef’i, Şerif Sabri ve Naili Kadim) onu övmüşlerdir. Daha sonraki nesillerden Nedim ve Ziya Paşa özel mısralarla Şeyhülislam Yahyâ Efendi’nin şairliğini açıkca belirtmişlerdir.
Ancak kökten dinci softalar, örneğin Fatih Camii vaazı olan Hurşid Çavuşoğlu, Şeyhülislam Yahyâ Efendi’nin şiirlerinden hoşlanmamışlar ve hatta onu kafirlikle suçlamışlardır. Diğer taraftan Nefinin Şeyhülislam Yahyâ Efendi aleyhindeki hicviyeleri de çok ünlüdür.
Başlıca eseri
Şeyhülislam Yahyâ Efendi’nin başlıca edebi eseri Divan’ıdir. Bu Divan içinde Sultan II. Osman, Sultan IV. Murad ve Hace Efendi için yazılanlardan başka hiç kaside yoktur. Divan’in başında bulunan bir Na’t ve içinde bir sâkiname ve bir tahmîs bulunmaktadır. Bunlar dışında Divan tamamen gazeller ile doludur. Zaten Şeyhülislam Yahyâ Efendi Türk edebiyat tarihinde gazelleri ile tanınmıştır.
Koymayub tâkatim feryâda nâlân olmasun dirsün
Gözüm yaşını alursun da giryân olmasun dirsün
Cefa taıyla mir’ât-ı dilim sad pâre eylersin
Ne mümkündür yine hâtır perişan olmasun dirsün
Melâhat mülkini teshîr idüb şemşir-i gamzenle
Güzellik kişverinde gayri sultân olmasun dirsün
Benim zannitdüğüm bu kim gurûr-i hüsnüne bir gün
Felek de mihr-i rahşân mah-i tâbân olmasun dirsün
Yine kul olmasun Yahyâ sana ey padişâh-ı hüsn
Yolumda senden özge kimse kurbân olmasun dirsün
Vezin: Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün
.
37.Ahizade Hüseyin Efendi (1632 – 1634)
Ahizade Hüseyin Efendi (d. 1572 – ö. 7.1.1634 Florya); Osmanlı şeyhülislamlı. Hocasadettinzade Ahizade Hüseyin Efendi 10.2.1632 – 7.1.1634 tarihleri arasında 1 yıl 10 ay 27 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
Öldürülen üç Osmanlı şeyhülislâmından biri (İstanbul 1572-1634).Ahizade Mehmetı Bin Nurettin Efendi’nin oğlu olan Ahizade Hüseyin Efendi, çeşitli medreselerde görev aldı. Bursa kadılığı (1605), İstanbul (1606) kadılığı, Anadolu kazaskerliği, Rumeli kazaskerliği (1623), birçok kez İstanbul kadılığı yaptı. Biryeniçeri ayaklanmasından sonra şeyhülislâmlığa getirildiyse (12 Şubat 1932)de,yeniçeriler arasındaki nüfuzundan çekinen Murat IV tarafından oğluyla birlikte Kıbrıs’a sürüldü ve bindikleri gemi daha Marmara’ya çıkmadan, ikinci bir fermanla öldürülmeleri buyuruldu. Bostancıbaşı Duçe Mehmet Ağa tarafından Yedikule’de karaya çıkarılıp, Florya’da boğuldu ve kumsala gömüldü.
.
38.Zekeriyazade Yahya Efendi (1634 – 1644)
39.Esatpaşazade Ebu Sait Mehmet Efendi (1644 – 1646)
40.Muid Ahmet Efendi (1646 – 1647)
41.Hacı Abdürrahim Efendi (1647 – 1649)
42.Bahai Mehmet Efendi (1649 – 1651)
Bahayi Mehmet Efendi, bir din bilgini olarak değil, şair olarak ün yapmıştır. Gerek İslâm bilimleri, gerek hukuk alanındaki bilgilerinin sınırlı olduğu anlaşılmaktadır; nitekim dünyanın yuvarlaklığı düşüncesinden yo*la çıkan Kâtip Çelebi, Kuzey ve Güney yarıkürelerde değişik olması gereken namaz ve oruç vakitlerinin be*lirlenmesi için fetva isteyince vermemiş, bu nedenle de Çelebi tarafından cahillikle suçlanmıştır (buna karşılık, tütün içmenin mubah olduğu konusunda fetva vererek softaları da kızdırmıştır). Divan şiirinin bütün incelikleri*ni taşıyan şiirlerinde sese önem vermiş, buluş ve nükte*nin ardından koşmuştur. Divanı bir incelemeyle birlik*te Sadettin Nüzhet Ergun tarafından basılmıştır: Şey*hülislâm Bahayi-Hayatı ve Eserleri (1933).
.
43.Karaçelebizade Abdülaziz Efendi (1651)
Osmanlı âlimlerinden. Otuz üçüncü Osmanlı şeyhülislâmıdır. İsmi, Abdülazîz’dir. Sultan Üçüncü Mehmed Han zamânı âlimlerinden, Rumeli Kazaskeri Karaçelebizâde Hüsâmeddîn Efendinin oğludur. Karaçelebizâde Abdülazîz Efendi diye meşhur olmuştur. 1591 (H. 1000) senesinde İstanbul’da doğdu. 1658 (H. 1068) senesinde Bursa’da vefât etti. Şeyh Mehmed Deveci mezârlığına defnedildi.
Küçük yaştayken babası vefât eden Karaçelebizâde Abdülazîz Efendi, ilk tahsilini ağabeyi Mehmed Efendiden yaptı. Şeyhülislâm Sun’ullah Efendiden ilim öğrendi. Staj süresini doldurduktan sonra müderrisliği seçip, ilk olarak 1611 senesinde İstanbul’da Hayreddîn Paşa Medresesine tâyin edildi.
Kalenderhâne, Sahn-ı Semân (Fâtih) medreselerinden birinde, Hankâh ile Eyyûb ve Süleymâniye medreselerinde müderrislik yaptı. Daha sonra Yenişehir kâdılığına tâyin edildi. Mekke-i mükerreme kâdılığına gönderildi. Tekrar İstanbul’a dönüp, Edirne kâdılığına tâyin edildi. Bir müddet sonra da İstanbul kâdılığına terfî ettirildi. Bundan sonra Kıbrıs’a gönderildi. Daha sonra tekrar İstanbul’a dönüp ilmî çalışmalarla meşgûl oldu.
1648’de Sultan Dördüncü Mehmed tarafından Rumeli kâdıaskerliğine tâyin edildi. Bu vazîfede bir sene kaldı. 1651 senesinde şeyhülislâm oldu. Beş ay kaldığı bu vazîfe esnâsında, fıkha dâir eserlerini tamamladı. Karaçelebizâde, Sakız Adasına gönderilince, yerine Ebû Saîd Efendi getirildi. Orada Ravdat-ül-Ebrâr’a güzel bir zeyl (ilâve) yazdı. İki sene sonra kendi isteğiyle Bursa’ya nakledildi. Bursa’da uzun müddet ikâmet edip, eser yazmakla meşgûlken vefât etti.
Karaçelebizâde Abdülazîz Efendi, aklî ve naklî ilimlerde yüksek derece sâhibi olup, zamânındaki âlimlerin üstünlerindendi. Fıkıh ilminde özel ihtisâsı vardı. Târihe karşı büyük alâkası olan Karaçelebizâde, bu konuda birçok kıymetli eser yazdı. Aynı zamanda şâir ve edip olan Karaçelebizâde, şiirlerinde Azîzî mahlasını kullanırdı. Sert bir mîzâca sâhipti, bu yüzden bâzı hareketleri, mâcerâlı bir hayat sürmesine sebeb oldu.
Şiirlerinde süslü kelimelere yer veren Karaçelebizâde, Arap edebiyâtında da tanınmış bir şahsiyetti. Cömert ve kerem sâhibiydi. Bursa’da kaldığı müddet içinde, birçok çeşme yaptırdı ve Müftü Suyu adıyla anılan meşhur suyu, Uludağ’ın eteğinden o şehre getirtti. Sed başında bir câmi inşâ ettirdi.
.
44.Esatefendizade Ebu Sait Mehmet Efendi (1651 – 1652)
45.Bahai Mehmet Efendi (1652 – 1654)
46.Esatefendizade Ebu Sait Mehmet Efendi (1654 – 1655)
47.Hüsamzade Abdurrahman Efendi (1655 – 1656)
Sultan 4. Murat, Evliya Çelebi ve Peçevi’ye göre okçuluğu Hüsamzade Abdurrahman’dan öğrenmiştir.
.
48.Memikzade Mustafa Efendi (1656)
Memikzade Mustafa Efendi (d. ? – ö. 1657 Halep); Osmanlı şeyhülislamlı. Memikzade Mustafa Efendi 5.3.1656 tarihinde 13 saat şeyhülislamlık yapmıştır.
Memikzâde Mustafa Efendi de 13 saatle en az bu makamda kalan şeyhülislamdır.
Defterdarzâde Mehmet Paşa maliyeden yetişmiş ve 9 Cemaziyelevvel 1066 (5 Mart 1656)’da vezaret payesiyle baş defterdar olmuştur. Fakat, ‘Müfti-i Ştne’ denilen Şeyhülislâm Memikzâde Mustafa Efendi’nin (öl. 1657, Halep) iftirasıyla 2 Recep 1066 (26 Nisan 1656) tarihinde Süleymaniye’deki sarayından alınarak idam edilmiştir.
.
49.Hocazade Mesut Efendi (1656)
Hocazade Mesut Efendi (d. ? – ö. 1657); Osmanlı şeyhülislamlı. Hocazade Mesut Efendi 5.3.1656 – 17.7.1656 tarihinde 4 ay 12 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
.
50.Hanefi Mehmet Efendi (1656)
51.Balizade Mustafa Efendi (1656 – 1657)
Sütlüce’de bulunan Kumbarahane Topçu Kışlası, bir zamanlar tıbbiye mektebi idi. Şeyhülislam Balizade Mustafa Efendi yine burada Murad Molla Yalısını satın alıp vefatına kadar orada oturmuştur. Ve Yalı Hamamı diye anılan ünlü hamamı yaptırmıştır.
.
52.Bolevi Mustafa Efendi (1657 – 1659)
Bolevi Mustafa Efendi (d. 1591 – ö. Eylül 1675); Osmanlı şeyhülislamlı. Bolevi Mustafa Efendi 23.5.1657 – 20.3.1659 tarihinde 1 yıl 9 ay 27 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
Mustafa b. Ahmed (v. 1086/1675); Dördüncü Mehmed devri şeyhülislâmlarından olan Mustafa Efendi Bolu’lu tüccardan Ahmed Efendi’nin oğludur. İlmi yanında üstün ahlâkı, sağlam seciyesi ve cesaretiyle meşhurdur. Köprülü Mehmed paşa rekabet yüzünden Girid’in şanlı serdârı Deli Hüseyin Paşa’yı idam ettirmek için Mustafa Efendi’den Fetvâ istemiş fakat alamamış(91) ve bu yüzden ona kin bağlamıştır. Mehmed Paşa’nın çeşitli iftiralarla Hüseyin Paşa’yı idam ettirmesi üzerine Mustafa Efendi padişah’a yazdığı acı arîzasında: “Sadr-ı a’zamın muradı dîn ü devlete hizmet olmayup, şahsî menfaatinden başka bir şey düşünmediğini…” söyleyerek idamın haksız olduğunu bildirmiş, hatta o sırada Bursa gezintisine çıkmak isteyen Padişahı bile tenkid ederek “Bursa’ya gezintiye değil, Venedik’e sefere çıkması” gerektiğini ifade etmiştir. Bu yüzden azledilerek Mısır’a nefyedilen şeyhülislâm orada hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Kenzü’d-deqaik üzerine bir şerhi ile çeşitli hâşiyeleri vardır.
.
53.Esiri Mehmet Efendi (1659 – 1662)
Esiri Mehmet Efendi (d. ? – ö. 12.3.1681); Osmanlı şeyhülislamlı. Balizade Esiri Mehmet Efendi 20.3.1659 – 3.2.1662 tarihinde 2 yıl 10 ay 13 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
Pravadili Bıçakçızâde Abdülhalim Efendi’nin oğludur. Babasının sonradan gelip yerleştiği Bursa’da doğdu. Bu sebeple Bursalı Efendi lakabıyla da tanındığı belirtilir [7]. Dönemin kaynaklarında ise daha çok Bursevî şeklinde anılır. Muîdzâde ve Şeyh Hâfızzâde’den ders okuduktan sonra İstanbul’a giden Mehmed Efendi bir süre Ayasofya civarında Şeyh Erdebîlî Zâviyesi’nde kaldı; ardından Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahya Efendi’ye intisap ederek ondan mülâzım oldu. Bir müddet onun fetva eminliğini yaptı ve 40 akçe yevmiye ile tedrîs hayatına başladı. 1040 Ramazanında [8] Mısır’a gönderildi, oradan İstanbul’a döndükten sonra 1634-1644 yılları arasında Beşiktaş Sinan Paşa, Zekeriyyâ Efendi. Pîrî Paşa, Mustafa Ağa, Sahn-ı Semân, İstanbul Çorlu. Gevherhan Sultan, Kalenderhâne, İstanbul Valide Sultan medreselerinde müderrislikte bulundu. 1644 Temmuzunda Mekke kadılığına tayin edildi ve müderrislikten ayrıldı. Dârüssaâde ağalığından mâzul olup Mısır’a gitmek üzere olan Sünbül Ağa’nın kiraladığı gemi ile yola çıktı. Ancak Rodos adası açıklarında gemi korsanların saldırısına uğradı. Çarpışmalarda Sünbül Ağa ve adamları öldürüldü.
Esir düşen Mehmed Efendi dört yıllık esaret hayatından sonra kurtularak İstanbul’a döndü. Bu sebeple “Esîrî” lakabıyla da tanındı.
Mehmed Efendi 1649-1650 yıllarında Mısır, 1652-1653’te Edirne kadılığında bulundu. Bu sırada ulemâ adına. Şeyhülislâm Ebû Said Efendi’den şikâyet maksadıyla kaleme alınmış imzasız bir arzuhal hükümdara takdim edilmişti. IV. Mehmed şeyhülislâm ve kazaskerlerle beraber huzuruna çağırdığı sadrazamdan bu asılsız arzuhali yazanların bulunup cezalandırılmasını istedi. Yapılan araştırmada arzuhali Memekzâde Mustafa Efendi ile Esîrî Mehmed Efendi’nin yazdığı kanaatine varılarak her ikisi de sürgüne gönderildi. Bir süre sürgün yeri olan Bozcaada’da kaldıktan sonra affedilen Mehmed Efendi Mayıs 165S’te İstanbul’a döndü ve Uzuncaova-Hasköy arpalığına gitti. 1066 Şevvalinde [9] İstanbul kadısı oldu; bu görevden azledilince kendisine Kuşadası ve Bayındır kazaları arpalık olarak verildi. 1068 Sabanında [10] Anadolu kazaskerliğine tayin edildi; 25 Cemâziyelâhir 1069’da [11] Bolevî Mustafa Efendi’nin Köprülü Mehmed Paşa ve Padişah IV. Mehmedi tenkit etmesi sebebiyle azli üzerine de şeyhülislâmlık makamına getirildi [12]. Bu görevi sırasında kendisine Gelibolu kazası ayrıca arpalık olarak tahsis edilmişti. Üç seneye yakın bu makamda bulunan Mehmed Efendi, Abdurrahman Abdi Paşa’nın naklettiğine göre, Sadrazam Fâzıl Ahmed Paşa’nın sadârete tayin edildiği gün onunla birlikte padişahın huzurunda bulundukları sırada eski vezîriâzam Köprülü Mehmed Paşa”nın aleyhinde konuşup ölümünün isabetli olduğunu, çok kan döktüğünü söyleyince Fâzıl Ahmed Paşa da her kimi öldürdüyse kendisinin verdiği fetvalarla öldürdüğünü ifade etmiş, bunun üzerine Mehmed Efendi şahsiyet zaafı göstererek şerrinden korktuğu için fetva verdiğini belirtince Ahmed Paşa hiddetlenerek, “Allah’tan korkmayıp mahlûktan korkmak ilim ve diyanete lâyık mıdır” sözleriyle şeyhülislâmı azarlamıştı [13]. Bu olay üzerine IV. Mehmed Fâzıl Ahmed Paşa”yı tekrar huzuruna çağırarak fetva makamına ulemâdan dindar bir zatın getirilmesini isteyip Mehmed Efendi’yi azletmişti [14]. Esîrî Mehmed Efendi azledildikten sonra önce Gelibolu, ardından da Rodos arpalıklarına gönderildi. 1671’de hacca gitmesine izin verildi. Dönüşünde Kudüs kadılığında bulundu (1672 1674). Bu görevden ayrıldıktan sonra Bursa’da oturdu ve kendisine Birgi ve Mudanya, 1677’de de Gemlik kazası arpalık olarak verildi. Yirmi yıla yakın süren mâzuliyet hayatını geçirdiği Bursa’da 22 Safer 1092’de [15] vefat etti. Kabri, Bursa’da Pirinç Hanı arkasında yaptırmış olduğu mescid yanındaki türbededir.
Esîrî Mehmed Efendi’nin Câmi’u’d-decâvî ve’l-beyyinât [16] adlı eseriyle fetvalarını İhtiva eden Hulâsateyn ü’l-fetâvâ [17] adlı bir fetva mecmuası bilinmektedir.
.
54.Sunizade Seyit Mehmet Emin Efendi (1662)
55.Minkarizade Yahya Efendi (1662 – 1674)
Minkarizade Yahya Efendi (d. 1608 – ö. Ocak 1678); Osmanlı şeyhülislamlı. Minkarizade Yahya Efendi 21.11.1662 – 21.2.1674 tarihinde 11 yıl 3 ay şeyhülislamlık yapmıştır.
.
56.Çatalcalı Ali Efendi (1674 – 1686)
.
57.Ankaravi Mehmet Emin Efendi (1686 – 1687)
Osmanlı şeyhülislamlarından kırk dördüncüsü ve Hanefi mezhebi fıkıh alimlerinden. İsmi Muhammed bin Hüseyndir. Ankaravi nisbetiyle veya Ankaralı Mehmed Emin Efendi diye meşhur olmuştur. 1619 senesinde Ankarada doğdu. Babası Hüseyn Efendi alim bir zat idi. İlk tahsilini babasından yaptıktan sonra İstanbula gelen Mehmed Emin Efendi, akli ve nakli ilimleri öğrendi. Şeyh-ül-İslam Yahya bin Zekeriyyanın hizmetinde bulunup mülazım (stajyer müderris) oldu. İlmi üstünlüğe ulaştıktan sonra, bazı medreselerde müderrislik yaptı.
Mehmed Emin Efendi, Sultan Dördüncü Mehmed Han zamanında sırasıyla Yenişehir, 1665 senesinde Bursa, 1668 senesinde Mısır, 1670 senesinde İstanbul kadılığı yaptı. Aynı sene içinde Anadolu kadıaskerliğine yükseltildi. Altı sene kadar bu vazifede kaldıktan sonra Ankara kadılığına tayin oldu. Orada hem kadılık, hem ilim öğretmekle meşgul oldu. 1686 senesinde, Şeyhülislam Çatalcalı Ali Efendi vazifeden alınınca, onun yerine Şeyhülislamlık makamına yükseltildi. Bu şerefli ve yüksek vazifeyi bir sene bir ay yürüttükten sonra 1687de İstanbulda vefat etti. Sultan Selim Camii yakınında, Kovacı Dede Camii önündeki kabristana defnedildi.
Ankaralı Mehmed Emin Efendi, din ve fen ilimlerinde yüksek derece, fıkıh ilminde de özel ihtisas sahibi idi. Bir hükmü vermeden önce bütün fetvaları ve nakilleri araştırır ve hükmünü öyle verirdi. Cömerd ve kerem sahibi olan Mehmed Emin Efendi, İstanbulda bir medrese inşa ettirmiştir. Şeyhülislamlığı ve kadılığı esnasında adalet ve doğruluk üzere hükmetmiş, tevazu sahibi bir alimdi.
Fıkıh ilmindeki derecesi çok yüksek olan Mehmed Emin Efendinin Fetava el-Ankaraviyye ve Mecmua-i Fetava adıyla bilinen fetvalarını topladığı bir eseriyle birlikte, Tefsiru Ayet-il-Kürsi adlı eseri vardır. Tenvir-ul-Ebsar adlı esere yazdığı haşiyesi de meşhurdur.
58.Debbağzade Mehmet Efendi (1687 – 1688)
Debbağzade Mehmet Efendi (d. ? – ö. 5.2.1702); Osmanlı şeyhülislamlı. Debbağzade Mehmet Efendi 2.11.1687 – 13.2.1688 ve 2.3.1688-25.6.1690 tarihinde 2 kez şeyhülislamlık yapmıştır.
On sekizinci yüzyılda Anadolu’da yetişmiş olan evliyâdan ve âlimlerden. İsmi Mustafa olup, Hacı Mustafa Efendi veya Debbağzâde diye meşhur olmuştur. Rize’de doğdu, İstanbul’da vefât etti. Doğum ve vefât târihleri belli değildir.
Doğum yeri olan Rize’de ilim tahsiline başlıyan Debbağzâde Mustafa Efendi İstanbul’a geldi. Zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsil edip derin âlim olduktan sonra Fâtih Câmiinde ders okuttu. Selânik kâdılığına tâyin edildiyse de gitmedi. Daha sonra Mısır kâdılığına tâyin edildi. Mısır kâdılığı sırasında insanların Allahü teâlânın emirlerine uygun olarak yaşamaları için gayret etti ve bu vazîfeyi adâletle yürüttü. Derin ilmiyle ve güzel ahlâkıyla insanlara örnek oldu. Sonra Medîne-i münevvere kâdılığına getirildi. Sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîflerini ziyâret edip, mübârek beldenin ahâlisine hizmette kusûr etmedi. Mekke-i mükerremeye giderek hac vazifesini yerine getirdi. Hac ibâdeti esnâsında başka İslâm memleketlerinden gelen âlim ve velîlerle görüşüp sohbet etti. Sonra İstanbul’a dönmek üzere oradan ayrıldı. Ancak Bayas Vâlisi Küçük Alioğlu onun bu yolculuğuna mâni oldu. Onu hapsettirdi. Debbağzâde Hacı Mustafa Efendinin hapsedildiği haberi İstanbul’a ulaşınca, zamânın pâdişâhı, onun serbest bırakılması için emir gönderdi. Fakat vâli, pâdişâhın emrini de dinlemeyip, onu serbest bırakmadı. Hatta Debbağzâde Hacı Mustafa Efendiye sıkıntı ve ezâ ettirdi. Mustafa Efendi hapsedildiği hücrede devamlı olarak namaz kılıp, ibâdet etti ve Allahü teâlâya duâ ve niyâzda bulundu.
Hücrede bulunduğu sırada başını secdeye koyup kendisinin kurtulması ve onu hapseden vâlinin cezalandırılması için Allahü teâlâya duâ ve niyâzda bulundu. Allahü teâlâ âlim ve velî olan bu zâtın duâsını kabûl etti. Ona zulmeden bu vâli feci bir şekilde öldü. Vâlinin yerine geçen oğlu, Debbağzâde Hacı Mustafa Efendiyi hapishâneden çıkarttırdı. Ona ikrâm, iltifât ve ihsânlarda bulundu. Bu hâlin, HacıMustafaEfendinin kerâmeti olduğunu anlayan vâli, onu kendi adamlarıyla İstanbul’a kadar yolladı.
İstanbul’a gelen Debbağzâde Hacı Mustafa Efendi, ilim öğretmeye ve insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmaya devâm etti. Sahîh-iBuhârî’yi, İbn-i Hacer’in Nuhbe’sini okuttu. Pekçok kimse ondan ders alıp ilim öğrendi. Âkifzâde Abdurrahmân Efendi de ondan ders ve hadîs-i şerîf okutmak husûsunda icâzet alan kimselerdendir. Sahîh-i Buhârî’nin senedinde bulunan zâtları ihtivâ eden bir eser te’lif eden Debbağzâde Hacı Mustafa Efendi, ilim ve fazîlet sâhibi, olgun, çok ibâdet eden, velî bir zât idi.
.
59.Hacı Feyzullah Efendi (1688)
Şeyhülislam Feyzullah Efendi (d. 1639- ö. 1703) Osmanlı Devleti’nin şeyhülislamlarından biridir.
1639 yılında Erzurum’da doğdu[1]. 1662 yılında İstanbul’a gitti. Şehzade Mustafa ve Şehzade Ahmet’e hocalık yaptı[2]. 1688 yılında şeyhülislam oldu. Ancak kısa bir süre sonra bu görevden indirilerek Erzurum’a gönderildi.
Feyzullah Efendi’nin kariyerinin en parlak dönemi eski öğrencisi olan II. Mustafa’nın tahta çıkmasıyla başladı. II. Mustafa devleti İstanbul yerine Edirne’den yönetmeyi tercih etti. Feyzullah Efendi’yi Erzurum’dan çağırtarak tekrar şeyhülislam yaptı. Zamanla Feyzullah Efendi Osmanlı Devleti’nin en güçlü devlet adamı haline geldi. Padişah devlet işlerinin büyük bir bölümünü ona bıraktı. Bu arada Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları Osmanlılar için büyük bir yenilgiyle sonuçlandı. Karlofça Antlaşması’yla Osmanlı Devleti büyük miktarda toprak kaybetti. 8 yıl süren şeyhülislamlığı sırasında Feyzullah Efendi’ye karşı büyük bir muhalefet oluştu. Devletin yönetimindeki başarısızlıktan sorumlu tutuldu. İstanbul’da toplanan bir yeniçeri ve esnaf grubu 9 Ağustos 1703 tarihinde Edirne’ye doğru yola çıktılar. Edirne Vakası adıyla anılan bu ayaklanmanın sonucunda 22 Ağustos günü II. Mustafa tahttan indirildi. Feyzullah Efendi de 3 Eylül 1703 günü isyancılar tarafından öldürüldü.
.
60.Debbağzade Mehmet Efendi (1688 – 1690)
61.Ebusaitzade Feyzullah Feyzi Efendi (1690 – 1692)
.
62.Çatalcalı Ali Efendi (1692)
63.Ebusaitzade Feyzullah Feyzi Efendi (1692 – 1694)
64.Sadık Mehmet Efendi (1694 – 1695)
65.İmam Mehmet Efendi (1695)
66.Hacı Feyzullah Efendi (1695 – 1703)
Seyyid Hacı Feyzullah Efendi (d. 1639 – ö. 2.9.1703); Osmanlı şeyhülislamlı. Seyyid Hacı Feyzullah Efendi 14.2.1688 – 2.3.1688 ve 25.5.1695 – 27.7.1703 tarihleri arasında 2 kez şeyhülislamlık yapmıştır.
1048’de (1639) Erzurum’da doğdu. Ası! adı Mehmed olup Erzurum müftüsü Seyyid Mehmed Efendi ile Şerife Hatun’un oğludur. İlk eğitimini babasından aldı. Daha sonra Seyyid Abdülmü’min’den ve dayısının oğlu İsmail Efendi’den Arapça, Farsça, fıkıh ve fıkıh usulü okudu. Ayrıca, o sıralarda Erzurum yöresinin seçkin âlimlerinden olan Şeyh Mehmed Vânî Efendi’nin derslerine de devam etti. İstanbul’a giden ve orada büyük şöhret kazanarak padişah hocalığına kadar yükselen Mehmed Vânî Efendi’nin isteği üzerine 1664 yılında İstanbul’a, oradan da padişahın bulunduğu Edirne’ye gitti. Burada Vânî Efendi’den ders almaya devam etti ve bir müddet sonra da ona damat oldu. Şeyhülislâm Minkârîzâde Yahya Efendi’nin teklifiyle 40 akçe medreselerinden birine müderris tayin edilmek istendiyse de kayınpederinin müdahalesi üzerine bu görevi kabul etmeyerek hacca gitti (1078/1667-68], Döndükten sonra VânT Efendi’nin aracılığıyla IV. Mehmed’in şehzadesi Mustafa’ya (II. Mustafa) hoca oldu [1669). Ertesi yıl padişah fermanıyla kendisine mülâzemet verildi. Bundan sonra Feyzullah Efendi ilmiye mesleğinde hızla yükseldi. Haydarpaşa. Üsküdar Mihrimah Sultan. Sahn-ı Semân ve Ayasofya medreselerinde müderrislik yaptı. 1674’te İstanbul kadılığı pâyesiyle Sultan Ahmed Medresesi’ne tayin edildi; 1678’de ise Rumeli kazaskerliği pâyesiyle Şehzade Ahmed’in (III. Ahmed) hocalığına getirildi. 1686 yılında, padişaha ait has bahçede at bulundurduğu gerekçesiyle IV. Mehmed tarafından vazifesinden alındıysa da birkaç gün sonra suçsuz olduğu anlaşılınca görevine iade edildi ve kendisine Eyüp kazası arpalık olarak verildi. 7 Kasım 1686’da nakîbüleşraf, IV. Mehmed’in hal’i ve II. Süleyman’ın tahta çıkışından hemen sonra 11 Rebîülâhir 1099’da ise şeyhülislâm oldu.
Feyzullah Efendi’nin on yedi gün kadar süren bu ilk şeyhülislâmlığından azli askerî bir karışıklıktan kaynaklandı. 28 Rebîülâhir (2 Mart) Salı günü Sadrazam Sİyavuş Paşa aleyhine ayaklanan yeniçeriler Siyavuş Paşa’yı katlettikten sonra Feyzullah Efendi’den de şeyhülislâmlık mührünü alıp kendisini önce Kuzguncuk’ta yalısında oturmaya mecbur etmişler, bir hafta sonra da Erzurum kazası arpalığıyla memleketi olan Erzurum’a göndermişlerdir. Yedi yıl kadar burada yaşayan Feyzullah Efendi, vaktiyle hocalığını yaptığı Şehzade Mustafa’nın tahta çıkısının (1695) ardından onun daveti üzerine Edirne’ye gelip ikinci defa şeyhülislâmlığa tayin edildi f 11 Şevval 1106/25 Mayıs 16951 ve bu makamda aralıksız sekiz yıldan fazla kaldı. Feyzullah Efendi’nin II. Mustafa üzerinde büyük nüfuzu vardı. Bundan faydalanarak devlet işlerine müdahale etmeye, oğullarını ve akrabalarını henüz küçük yaşlarda iken yüksek mevkilere getirmeye başladı. Hatta Osmanlı tarihinde ilk defa olmak üzere oğlu Fethullah Efendi’nin kendinden sonra şeyhülislâm olması hususunda padişahtan bir ferman bile aldı. Bu uygunsuz icraatları ve giderek nüfuzunu daha da arttırıp tayinlere, azillere müdahalesi içten içe büyük bir tepkinin oluşmasına yol açtı. Bozuk siyasî ve iktisadî durumun da etkisiyle ulemâ, asker ve nihayet İstanbul yerine Edirne’nin payitaht yapılacağı söylentileriyle tahrik edilen İstanbul halkı ayaklandı (1703).
Tarihlere Edirne Vak’ası veya Feyzullah Efendi Vak’ası adıyla geçen bu isyan önce İstanbul’da başladı, daha sonra Edirne’ye sıçradı. Edirne’de bulunan Şeyhülislâm Feyzullah Efendi ve ondan sonraki şeyhülislâm adayı oğlu Nakîbüleşraf Fethullah Efendi görevlerinden alındılar. Feyzullah Efendi kaçmaya çalışırken Pravadi’de yakalanarak yarı çıplak vaziyette Edirne’ye getirildi. Feci işkenceler sonunda oğlu ile birlikte Batpazarı’nda çırılçıplak bir halde uyuz bir hamal beygirine bindirilip türlü hakaretlerle başlan kesilip katledildiler. Feyzullah Efendi’nin kesik başı bir mızrağın ucuna takılıp âsiler tarafından Edirne sokaklarında dolaştırıldı. Cesedi ise ayaklarına ip bağlanarak hıristiyan keşişlere sürüklettirildi ve parçalanarak Tunca nehrine atıldı. Daha sonra cesedinin nehirden çıkarılarak Sitti Hatun Camii civarındaki Abdülkerim Mektebi avlusuna gömüldüğü rivayet edilir.
Dokuz oğlu ve birçok kızı olan Feyzullah Efendi’nin oğullarından daha sonra şeyhülislâmlığa kadar yükselenler olmuştur. Kızlarını da ünlü ulemâ ve vezir ailelerine mensup kişilerle evlendiren Feyzullah Efendi bilhassa Minkârîzâdeler ve Köprülüzâdeler ile akrabalık bağlan kurmuştur. Ailece Hatvetîliğe müntesip olan Feyzullah Efendi kaynaklarda güler yüzlü, bilgili, faziletli, zeki. nüktedan. vakur ve yumuşak huylu bir kişi olarak anlatılır. Suyolcuzâde Mustafa Efendi’den hat ve özellikle nesih dersleri almıştır. Bir divan teşkil edecek kadar Arapça şiirleri vardır. Tefsir ve hadis ilimleriyle uğraştığı bilinmektedir. Şeyhülislâmlıkla padişah hocalığını birleştirdiği için “câmiu’rriyâseteyn” unvanıyla da anılmıştır.
Feyzullah Efendi’nin Erzurum’da cami, medrese, dârülkurrâ. mektep ve hamamı; Şam’da dârülhadisi; Edirne’de çeşme ve sebili; Mekke’de mescidi; Medine’de medrese, kütüphane ve muallimhânesi; İstanbul Fatih’te medrese, kütüphane, mescid, mektep, muallimhâne. çeşme ve meşrutaları vardır. Feyziyye Dârülhadisi olarak anılan Fatih’teki külliye halen Millet Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Feyzullah Efendi Medine’de inşa ettirdiği medreseye 3000’den fazla kitap vakfetmiş. Harem-i şerifin genişletilmesi sırasında bu medrese yıkılınca kitaplar Câmiatü Melik Abdilazîz’e alınmıştır. Feyzullah Efendi’nin bu vakıf tesisleri için hazırladığı vakfiye Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
Eserleri.
1- Fetâvâ-yı Feyziyye
2- Nesâyihu’i-mülük.
3- Ki-tâbü’l-Ezkâr.
4- Mecmua-i Hikâyât Muhâdarâta dair Türkçe olarak kaleme alınan üç makaleden ibaret bir risaledir.
5- Letâifnâme.
6- Riyâzü’r-rahme. Ahlâka dair bir eserdir.
7- Haşiye calâ En-vâri’t-tenzil. Kendi hayatını Arapça olarak yazan Feyzullah Efendi Mecmûatü Medâihi Şeyhülislâm Feyzulîah Efendi adlı bir yazmada Feyzuilah Efendi ve ailesi hakkında yazılmış manzum methiyeler bulunmaktadır.
.
67.Paşmakçızade Seyit Ali Efendi (1703)
68.Yekçeşm Hüseyin Efendi (1703)
69.İmam Mehmet Efendi (1703 – 1704)
70.Paşmakçızade Seyit Ali Efendi (1704 – 1707)
71.Sadık Mehmet Efendi (1707 – 1708)
72.Ebezade Abdullah Efendi (1708 – 1710)
Kitap basmak bir nevi hakaret sanıldığından bu iş bu kadar gecikmiştir. Padişahtan ferman, Şeyhül-İslâmdan fetva lâzımdı. Kitap basmanın caiz olduğuna ilk fetva veren 51’inci Şeyhül-İslâm olan Ebezade Abdullah Efendi’dir.
Ancak fetvada Mushafın ve dinî eserlerin basılmasına izin verilmiyordu. Halbuki Avrupa’da ilk defa İncil basılmıştı. İşte bundan dolayı İstanbul’da matbaanın kabulünden çok sonra Mushaf tabedildiğini görüyoruz. Patrona Halil ihtilâlinden sonra matbaacılık biraz durmuştur. Birinci Hamit 12 Mart 1784 tarihli Hattı Hümayunla matbaanın ihya ve tevsiini emretmiştir.
Türkiye’de matbaa kurulması için Şeyhul-İslâm Abdullah Efendi 1139 H. tarihinde fetva verdi. Ondan sonra padişahtan ferman çıktı.
Fetva şudur:
“Basma san’atında maharet iddia eden Zeyd, lügat ve mantık ve hikmet ve hey’et ve bunların emsali Ulûm-i âliyede telif olunan kitapların hurûf ve kelimâtmın suretlerini birer kalıba nakış edüp evrak üzerine basma ile ol kitapların misillerini tahsil ederim dese, Zeyd’in bu vecihle amel-i kitabete mübaşeretine şer’an ruhsat var mıdır? Beyân buyurula.”
El-Cevab:
Allahu a’lemu, basma san’atında mahareti olan kimse bir musahhah Kitab’ın hurûf ve keli-mâtını bir kalıba sahihen nakış edüp evraka basmakla zaman-ı kalîlde bilâ maşakka nüsha-i kesîre hâsıla olup kesret-i kütüb rahîs behâ ile temellüke bâis olur. Bu veçhile fâide-i azîmeyi müştemil olmağla ol kimseye müsâade olunub bir kaç âlim kimseler sûret-i nakış olacak kitabı tashih için tayin buyurulursa, gayet müstehsene olan umurdan olur.
.
73.Paşmakçızade Seyit Ali Efendi (1710 – 1712)
74.Ebezade Abdullah Efendi (1712 – 1713)
75.Mehmet Ataullah Efendi (1713)
76.İmam Mahmut Efendi (1713 – 1714)
77.Mirza Mustafa Efendi (1714 – 1715)
Mirza Mustafa Efendi (d. 1630 – ö. 1720); Osmanlı şeyhülislamlı. Mirza Mustafa Efendi 15.12.1714 – 27.6.1715 tarihleri arasında 6 ay 12 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
.
78.Menteşzade Abdürrahman Efendi (1715 – 1716)
79.Ebu İshak İsmail Naim Efendi (1716 – 1718)
80.Yenişehirli Abdullah Efendi (1718 – 1930)
Osmanlılar zamânında yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İstanbul’da ilk olarak kurulan matbaanın kurulmasına fetvâ veren, elli yedinci Osmanlı şeyhülislâmıdır. İsmi, Abdullah olup, Çatalcalı Ali Efendinin soyundandır. Doğum târihi bilinmemektedir. Yenişehir’de doğdu. 1744 senesinde İstanbul’da vefât etti.
İlk tahsilini Yenişehir’de yaptıktan sonra İstanbul’a geldi. Zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Yapılan imtihanı kazanarak müderris oldu. Çeşitli medreselerde müderrislik yapıp talebe yetiştirdi. En sonunda Süleymâniye Dâr-ül-hadîs müderrisliğine ulaştı. Hanefî fıkhında özel ihtisas kazanıp kâdılık mesleğine geçti. Mevleviyyet derecesiyle fetvâ emini oldu. Haleb ve Bursa kâdılıklarında bulundu. 1714 senesinde Mora Seferine İstanbul kâdılığı pâyesiyle ordu kâdısı olarak katıldı. 1716 senesinde Anadolu Kazaskerliğine, bir müddet sonra da Rumeli Kazaskerliğine getirildi. Bundan sonra Sultan Üçüncü Ahmed Han tarafından şeyhülislâmlığa getirildi. Dâmâd İbrâhim Paşayla iyi anlaşıp hizmette bulundu. Pâdişâhın ihsânlarına kavuştu. Zamânındaki birtakım kültür ve yenilik faâliyetlerine ön ayak oldu. İbrâhim Müteferrika tarafından kurulan matbaanın kurulmasıyla ilgili fetvâyı verdi. Bu matbaanın kurulmasıyla ilgili fetvâsı şöyledir:
“Kitap basma sanatını iyi bildiğini söyleyen bir kimse, lügat, mantık, astronomi, fizik ve benzerleri âlet ilimleri kitaplarının harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, buradan kâğıtların üzerine basarak bu kitapların benzerlerini elde ederim, dese, bu kimsenin, böyle kitap basmasına dînimiz izin verir mi?” Abdullah Efendi cevâbında:
“Kitap basma sanatını iyi bilen bir kimse, bir kitabın harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, kâğıtlara basmakla bu kitaptan az zamanda kolayca çok sayıda kitap elde ediyor. Böylece çok ucuz kitap yazılmasına sebep oluyor. Fâideli bir iş olduğundan dînimiz bu kimsenin bu işi yapmasına izin verir. Kitapta yazılı ilmi bilen birkaç kişi önce kitabı tashih etmelidir. Tashih ettikten sonra basılırsa güzel bir iş olur.” buyurdu.
Yenişehirli Abdullah Efendinin bu fetvâsı, İslâm dîninin ilmî, fennî ve teknik gelişmeleri teşvik ettiğini göstermekte, “İslâmiyet bizi geri bıraktı, ilmî ve teknik gelişmelere mâni oldu.” diyerek gençliği târihinden, dîninden ve îmânından soğutmak isteyen din düşmanlarının çirkin iftirâlarına cevap teşkil etmektedir.
Şeyhülislâmlık vazîfesini üstün bir liyâkatle yürüten Yenişehirli Abdullah Efendi, 1730 senesinde bu vazîfeden alınıp Bozcaada’ya gönderildi. Oradan da hac vazîfesini yapmak üzere Hicâz’a gitti. Hac vazîfesini yerine getirip Peygamber efendimizin mübârek kabrini ziyâret etti ve İstanbul’a döndü. Bir müddet İstanbul dışındaki çiftliğinde kaldıktan sonra Kanlıca’daki evinde istirahat edip ibâdetle meşgul oldu. 1744 (H.1156) senesinde Kanlıca’daki evinde vefât etti. Kanlıca İskender Paşa Câmi bahçesine defnedildi.
Yenişehirli Abdullah Efendinin Behçet-ül-Fetavâ adlı fetvâ kitabı pek kıymetlidir.
.
81.Mirzazade Şeyh Mehmet Efendi (1730 – 1731)
Mirzazade Şeyh Mehmet Efendi (d. ? – ö. 1743); Osmanlı şeyhülislamlı. Mirzazade Şeyh Mehmet Efendi 30.9.1730-17.5.1731 tarihleri arasında 12 yıl 4 ay 24 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
Mezarı, Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.
.
82.Paşmakçızade Abdullah Efendi (1731 – 1732)
Paşmakçızade Abdullah Efendi, (doğumu; 1680, İstanbul- ölümü; 1732 Konya); Osmanlı şeyhülislamı.
Şeyhülislam Paşmakçızade Ali Efendi’nin oğludur. İlk eğitimini babasından aldı.Öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli medreselerde müderrislik yaptı.1713’te Yenişehir ardından Mısır ve İstanbul kadısı oldu (1715).Üç yıl sonra bu görevinden azledildi ve nakibüleşraf tayin edildi (1718).Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı döneminde önce Anadolu kazaskerliğine (Aralık 1719),daha sonra Rumeli kazaskerliğine getirildi (1725). Buradaki görev süresi tamamlanmasına rağmen ikinci defa Rumeli kazaskerliğine getirildi (1728).1730’da Patrona Halil İsyanı nedeniyle görevine son verildi. Şeyhülislam Mirzazade Şeyh Mehmet Efendi rahatsızlığı sebebiyle görevinden istifa edince onun yerine şeyhülislam tayin edildi (1730). I. Mahmut devrinde on ay kadar şeyhülislamlıkta kaldı.
Kısa bir süre sonra, kibirli oluşu ve kırıcı, sert sözleriyle herkesi incilten tavrı yüzünden padişahın ve ulemanın sevgisini kaybetti. Özellikle İran’la barış anlaşması için oluşturulan mecliste gereksiz itirazlarda bulunması azline sebep oldu (1732).Hacca gittikten sonra dönüşte Şam’a yerleşmek istedi. Üç ay Şam’da kaldıktan sonra İstanbul’a geri çağırıldı ve Konya’da ikamet etmesi istendi. Konya’ya yerleştikten kısa bir müddet sonra vefat etti. Bazı kaynaklarda zehirlenerek öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Mezarı Konya Mevlana Türbesi haziresindedir.
.
83.Damatzade Ebulhayr Ahmet Efendi (1732 – 1733)
84.Ebuishakzade İshak Efendi (1733 – 1734)
Ebuishakzade İshak Efendi (1679 İstanbul – 1734 İstanbul), şair, şeyhülislâm.
1090’da (1679) İstanbul’da doğdu. Babası. 1128-1130 (1716-1718) yılları arasında şeyhülislâm olan Ebûishak İsmail (Naim) Efendi, dedesi Rumeli vilâyetlerinin birçoğunda kadılık yapan Alanyalı İbrahim Efendi’dir. İlk derslerini babasından alan İshak daha sonra çeşitli ilimleri tahsil etü. Ankaravî Mehmed Efendi’den mülâzım oldu ve 1111’de (1699) Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin de hazır bulunduğu bir imtihanda başarılı olarak müderrislik payesini aldı. İstanbul’un çeşitli medreselerinde müderrislik görevleri sırasında teftiş ve kısmet hizmetlerinde de bulundu. Ardından kendisine İzmir mevleviyeti, Edirne ve Mekke-i Mükerreme payeleri verildi. 113S’te (1723) yakın arkadaşı ve tezkire müellifi Salim Efendi’nin yerine İstanbul kadısı oldu. İshak Efendi’nin İstanbul kadısı oluşu, III. Ahmed’in saltanatı ve Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı yıllarına rastlar. İbrahim Paşa’nın bu dönemde etrafında topladığı âlim, şair ve ediplerden müteşekkil heyette yer alan İshak Efendi, bu encümende iken bizzat gerçekleştirdiği iki kitap tercümesiyle, İbrahim Paşa’nın isteği üzerine başlayan ve birçok önemli kitabın Türkçe’ye kazandınlmasıyla sonuçlanan tercüme faaliyetine gönüllü olarak katıldı. Matbaanın kuruluşunu hararetle destekledi ve bu matbaada basılmış ilk kitap olan Vankula Lugatı’nın tashihinde görev aldı. İstanbul kadılığından mâzul olan İshak Efendi i 141 Şevvalinde (Mayıs 1729) Anadolu kazaskerliğine getirildi.
III. Ahmed’in tahttan indirilişi ve Damad İbrahim Paşa’nın idamı ile sonuçlanan 1143(1730) Patrona Halil İsyanı’ndan sonra kendisine en güzel kasidelerini takdim ettiği, cülusu, yaptırdığı köşk, saray, çeşme ve kütüphanelerle şehzadelerinin doğumu için tarih manzumeleri kaleme aldığı padişahın tahttan indirilişinin ve yine kasideler, gazellerle övdüğü İbrahim Paşa’nın idamının verdiği teessürle bir müddet inzivaya çekildi.
1. Mahmud döneminde Şeyhülislâm Ebülhayr Ahmed Efendi ile anlaşmazlığa düşen İshak Efendi, Rumeli kazaskerliği sırası geldiği halde bu makama tayin edilmediği gibi buna itiraz etmesi yüzünden arpalığı olan Kütahya’ya sürüldü. İshak Efendi orada bir müddet ikamet ettikten sonra I. Mahmud, şeyhülislâmın ona karşı garazım anladı ve kendisini affederek İzmit’e getirtti. 1146 (1733) yılı başlarında Rumeli kazaskerliği payesi verilen İshak Efendi bir ay sonra Cemâziyelevvel 1146’da (Ekim 1733) şeyhülislâmlığa getirildi. Bir yıl dokuz gün süren şeyhülislâmlığı döneminde padişahın teveccühünü kazandı ve kendisine Bahçekapı civarında bir saray hediye edildi. Bu görevi sırasında I. Mahmud’a da kasideler sunup çeşitli vesilelerle tarih manzumeleri kaleme aldığı gibi divanını yeniden düzenleyerek 1. Mahmud’a takdim etti,
3 Cemâziyelâhir 1147’de (31 Ekim 1734) İstanbul’da vefat eden İshak Efendi Fatih Çarşamba’da babasının yaptırdığı caminin bahçesindeki aile kabristanına defnedildi. Şeyhülislâm Paşmakçızâde Seyyid Ali Efendi’nin kızı ile evlenen İshak Efen-di’nin oğullarından Zeynüddin Ahmed Selanik kadısı iken 1190’da (1776) vefat etmiş, Yahya Şerif Efendi İse Anadolu kazaskerliğine kadar yükselmiştir.
Eserleri.
1. el-İstişfâ fî tercümeti’ş-Şifâ. Kâdî İyâz’ıneş-Şi/d’ adlı eserinin tercümesidir. İshak Efendi mukaddimede, tercümeyi Sadrazam Damad İbrahim Paşa vasıtasıyla III. Ahmed’e bizzat sunmak istediğini söyler. el-Jsfiş/â’nın birçok nüshası mevcut olup bunlardan özellikle ikisi önemlidir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı olan nüshanın ilk yaprağında zamanın şeyhülislâmı Yenişehirli Abdullah, sabık RumeliKazaskeri Ebülhayr Ahmed. sabık Rumeli Kazaskeri MİrzazâdeŞeyh Mehmed ve sabık Bursa Kadısı Mestçizâde Abdullah efendiler tarafından kaleme alınan takrizler bulunmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı diğer nüshanın sayfa kenarlarındaki bazı notların İshak Efendi’nin kendi el yazısı olması muhtemeldir.
2. Bustânü’1-âri-fîn Tercümesi. İshak Efendi’nin el-Kas-rü’l-metîn adını verdiği kitap. Ebü’1-Leys es-Semerkandî’nin Bustânü’l’ârifîn adlı eserinin çevirisi olup Sadrazam Damad İbrahim Paşa’ya sunulmuştur.
3. Divan. İshak Efendi’nin hayatı, şahsiyeti ve eserleriyle ilgili olarak Muhammet Nur Doğan’ın hazırladığı doktora tezinin ikinci kısmında beş divan nüshasının karşılaştırılması sonucu ortaya konulan metinde başta Bi’setnâme mesnevisi olmak üzere on bir adet na’t, yirmi bir kaside, elli tarih, on dördü Farsça 165 gazel, on üç kıta. bir lugaz ve altı ilâhi yer almaktadır. Divandan bazı seçmeler M. Nur Doğan tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1990).
4. Bi’setnâme. Kaynaklarda İshak Efendi’nin ayrı bir eseri olarak kaydedilen Bi’setnâme bazı divan nüshalarının baş tarafında bulunmaktadır. Hz. Muhammed’in peygamberliğinden bahseden manzumenin beyit sayısı 278 olup bu rakam, yirmi üç yıllık peygamberlik dönemindeki ayların toplamına tekabül eder. Müstakil olarak kütüphanelerde kaydına rastlanmayan mesnevinin metnini M. Nur Doğan nesre çevirisi ve açıklamalarla birlikte neşretmiştir.
.
85.Dürri Mehmet Efendi (1734 – 1736)
Dürri Mehmet Efendi (d. ? – ö. 1736); Osmanlı şeyhülislamlı. Dürri Mehmet Efendi 31.10.1734 – 13.4.1736 tarihleri arasında 1 yıl 5 ay 22 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
Mezarı, Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.
.
86.Seyit Mustafa Efendi (1736 – 1745)
.
87.Pirizade Mehmet Sahip Efendi (1745 – 1746)
Mezarı, Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.
.
88.Hayatizade Mehmet Emin Efendi (1746)
.
89.Seyit Mehmet Zeynelabidin Efendi (1746 – 1748)
.
90.Ebuishakzade Mehmet Esat Efendi (1748 – 1749)
.
91.Mehmet Sait Efendi (1749 – 1750)
.
92.Seyit Murtaza Efendi (1750 – 1755)
.
93.Abdullah Vassaf Efendi (1755)
Abdullah Vassaf Efendi (1662 Akhisar- 1761 İstanbul) Türk şeyhülislam, divan şairi, ilim adamı ve hattat.
Akhisarlı Şeyh Mecdeddin soyundan Mehmet Efendi’nin oğludur. İlköğrenimini Akhisar’da gördükten sonra İstanbul’a yerleşti. Dönemin müderrislerinden Kara Halil Efendi’den ders aldı. Öncelikle hariç derecesiyle Yunus Paşa medresesinde görev yaptı. 1699’ da müderris oldu. 1724’de Selanik kadısı oldu. 1727’ de, Edirne payesiyle Mısır Kadılığına getirildi. 1733’ten başlayarak üç kez art arda fetva emini oldu. 1736’da mezhep meselelerini görüşmek üzere İran coğrafyasında kurulu bulunan Afşar Hanedanı Nadir Şah’a giden İmrahor Mustafa Paşa’nın başkanlığındaki ilim heyetine Anadolu payesiyle fetva emini olarak katıldı. İran alimleriyle yaptığı görüşmelerde sağladığı başarı onu meşhur etti. Bundan sonra İrani Abdullah Efendi veya İran Kazaskeri Abdullah Efendi diye anıldı. 1741’de Anadolu kazaskeri, 1749 ve 1752’de iki defa fiilen Rumeli Kazaskeri olan Abdullah Vassaf Efendi 1755’de Şeyhülislamlık makamına getirildi. Fakat çok yaşlı olduğundan bu görevde beş ay kaldıktan sonra alındı. Bursa’ya sürgüne gitti ama sonra bağışlanarak İstanbul’a döndü. Doksandokuz yaşında İstanbul’da öldü.
Abdullah Vassaf Efendi Türkçe, Arapça, Farsça şiirler yazmıştır. Talik yazıda Siyahi Ahmet Efendi’den ders almış usta bir hattattı. Şiirlerinde Abdi ve Vassaf mahlaslarını kullanıyordu.
Divançesinden başka Hayal-i Behçet-abad adlı manzum eseri 1500 beyitlik dini konularda öğüt veren bir eserdir. Kelam ilimine dair Zemzemesi çeşitli dini risaleleri tercüme ve edebi nazireleri vardır. Fetvaları Fetava-yı Vassaf adı altında toplanmıştır. Şeyhülislam Mehmet Esat Efendi Abdullah Vassaf Efendinin oğludur.
.
94.Damatzade Feyzullah Efendi (1755 – 1756)
Damatzade Feyzullah Efendi (d. 1669 – ö. 1761); Osmanlı şeyhülislamlı. Damatzade Feyzullah Efendi 8.6.1755 – 26.7.1756 ve 18.2.1757 – 26.1.1758 tarihleri arasında 2 kez şeyhülislamlık yapmıştır.
.
95.Dürrizade Mustafa Efendi (1756 – 1757)
.
96.Damatzade Feyzullah Efendi (1757 – 1758)
97.Mehmet Salih Efendi (1758 – 1759)
.
98.Çelebizade İsmail Asım Efendi (1759 – 1760)
Osmanlı şeyhülislâmı, vak’anüvis, fıkıh âlimi. 1685 senesinde İstanbul’da doğdu. Küçük Çelebizâde olarak tanınır. Babası İkinci Mustafa Han devri reîsülküttaplarından Mehmed Efendidir. İsmâil Efendi, İstanbul’daki medreselerde ve şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendiden aklî ve naklî ilimleri tahsil edip mülâzım oldu.
1708’de Kenânpaşa Medresesinde müderris (profesör) oldu. 1719’da Arifiye Medresesine tâyin edildi. 1723’te Reşid Mehmed Efendinin yerine vak’anüvisliğe getirildi. Bu arada derecesi yükseltilerek Molla Gürânî Medresine müderris oldu. 1729’da müderrislik derecesinin en yükseği olan Süleymâniye Medresesine tâyin edildi. 1732 senesinde Kudüs pâyesiyle Yenişehir-i Fener kâdılığına tâyin oldu. Bursa ve Medîne kâdılıklarında bulundu. 1748 (H. 1161)de İstanbul kâdılığına yükseltildi. 1757’de Anadolu Kazaskerliğine bir müddet sonra da, Rumeli Kazaskerliğine getirildi. 1759 senesinde yetmiş dördüncü Osmanlı şeyhülislâmı oldu.
Bu yüksek vazîfeyi sekiz ay kadar adâlet ve doğrulukla yürüttü. Bu vazîfedeyken 1760 (H. 1173) senesinde İstanbul’da vefât etti. Kabri, Molla Gürânî Mahallesindeki medresenin bahçesindedir.
Çelebizâde İsmâil Âsım Efendi, aklî ve naklî ilimlerde derin âlim ve güzel ahlâk sâhibi bir kimseydi. Nazım ve nesirde de yüksek derece sâhibiydi. Arabî, Fârisî ve Türkçe yazdığı birçok kıymetli şiirleri vardır. Bu şiirlerinde Nâbi ve Nedim tarzını devam ettirmiştir. Daha çok ahlâkî şiirler yazmıştır. Âzerî Edebiyâtıyla da ilgilenmiş ve birçok Âzerî şâire nazîreler yazmıştır.
Eserleri:
Çelebizâde Âsım Târihi: Râşid Târihi’nin zeyli olup 1722-1733 seneleri arasındaki Osmanlı târihi ile ilgili olayları anlatır.
Dîvân: Arabî, Fârisî ve Türkçe şiirlerinin toplandığı kitabı. 1851’de İstanbul’da basılmıştır.
Hitay Seyahatnâmesi: Tercümedir.
Münşeât: Yazdığı mektuplarıdır.
Târih-i Nevâdir-i Çin-i Maçin Tercümesi.
.
99.Hacı Veliyettin Efendi (1760 – 1761)
.
100.Tirevi Ahmet Efendi (1761 – 1762)
Tirevi Ahmed Efendi, Osmanlı Şeyhülislamı
1686’da Tire’de doğdu. Kendisi Ebubekirzade Ahmed Efendi ismiyle de tanınmıştır. Ahmed Efendi, medrese tahsilini tamamladıktan sonra, Galata, Mısır, Mekke ve İstanbul kadılıklarında bulundu. 1751’de Anadolu Kazaskeri oldu. Daha sonra iki defa Rumeli Kazaskerliği yaptı.
6 Eylül 1761’de şeyhülislamlığa getirilen Ahmed efendi, 29 Nisan 1762’e bu görevden azledildi. 1767 yılında İstanbul’da vefat etti. Cenazesi Kanlıca’da babasının yanına defnedildi.
.
101.Dürrizade Mustafa Efendi (1762 – 1767)
102.Hacı Veliyettin Efendi (1757 – 1768)
103.Pirizade Osman Sahip Efendi (1768 – 1770)
Şeyhülislam Pirizade Osman Sahip Efendi Aksaray’daki Murat Paşa Camii’nin haziresinde medfundur.
.
104.Mirzazade Seyit Mehmet Sait Efendi (1770 – 1773)
Mezarı, Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.
.
105.Şerifzade Seyit Mehmet Şerif Efendi (1773 – 1774)
.
106.Dürrizade Mustafa Efendi (1774)
107.İvazpaşazade İbrahim Bey Efendi (1774 – 1775)
.
108.Salihzade Mehmet Emin Efendi (1775 – 1776)
.
109.Vassafzade Mehmet Esat Efendi (1776 – 1778)
.
110.Mehmet Şerif Efendi (1778 – 1782)
.
111.Seyit İbrahim Efendi (1782 – 1783)
(d. 1701, Şebinkarahisar-ö. 19 Mayıs 1783, İstanbul) Osmanlı Devletinin 84. Şeyhülislamıdır. Kadı Osman Efendi’nin oğludur. 1715’te İstanbul’a gelerek kayınpederi Zeynelabidin Efendi’nin hizmetinde bulundu.1718’de mülazim oldu ve bir süre sonra kayınpederiyle birlikte Mekke’ye gitti (1724). 1731’de Müderris, 1755’te Selanik, 1760’ta Şam ve 1768’de İstanbul Kadılıklarında bulundu. 1769’da Nakibü’l-eşraf,ardından Anadolu Payesiyle ikinci kez İstanbul Kadısı ve 1770’de Anadolu Kazaskeri oldu. 1774’de ikinci kez Nakibü’ül-eşraf, bir kaç kez Rumeli Kazaskeri ve 1779’da Reisü’l-ulema oldu. 12 Eylül 1782’de Ebu İshakzade Mehmed Şerif Efendi’nin yerine Şeyhülislamlığa getirildi. İleri yaşından dolayı yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak makamında öldü. Fatih Sultan Selim semtinde Şeyh Hamza Efendi Tekkesi haziresinde medfundur.
.
112.Dürrizade Seyit Mehmet Ataullah Efendi (1783 – 1785)
.
113.İvazpaşazade İbrahim Bey Efendi (1785)
114.Arapzade Ahmet Ataullah Efendi (1785)
.
115.Dürrizade Sey.it Mehmet Arif Efendi (1785 – 1786)
.
116.Müftizade Ahmet Efendi (1786 – 1787)
Mezarı Karacaahmet Mezarlığındadır.
.
117.Mekki Mehmet Efendi (1787 – 1788)
.
118.Seyit Mehmet Kamil Efendi (1788 – 1789)
.
119.Mehmet Şerif Efendi (1789)
120.Hamitzade Mustafa Efendi (1789 – 1791)
.
121.Seyit Yahya Tevfik Efendi (1791)
.
122.Mekki Mehmet Efendi (1791 – 1792)
123.Dürrizade Seyit Mehmet Arif Efendi (1792 – 1798)
124.Mustafa Aşir Efendi (1798 – 1800)
.
125.Ömer Hulusi Efendi (1800 – 1803)
Ömer Hulusi Efendi (d. 1857- ö. ) Osmanlı Devleti ‘nin son yıllarında şeyhülislamlık ve Evkaf Nazırlığı görevlerinde bulunmuş bir din adamıdır.
Ömer Hulusi Efendi 1857 yılında Dağıstan’da doğdu[1]. Öğrenimini İstanbul’da tamamladı ve icazet aldı. Anadolu Kazaskeri oldu. Ahmet İzzet Paşa kabinesinde 14 Ekim 1918 tarihinde Şeyhülislamlığa atandı. Daha sonra Salih Hulusi Paşa kabinesinde de Evkaf Nazırı oldu. Salih Hulusi Paşa’nın istifası üzerine kendisi de bu görevden ayrıldı.
.
126.Salihzade Ahmet Esat Efendi (1803 – 1806)
.
127.Şerifzade Mehmet Ataullah Efendi (1806 – 1807)
Aslen Yahudi kökenli bir aileden gelmektedir. Selanik asıllıdır. Şeyhülislam Feyzullah efendinin soyundandır. “Topal Ata” diye’de anılmaktadır. KUDÜS kadılığında sonradan’da MEKKE kadılığında bulunmuştur. İlk başlarda Yeniçeri ocağının kaldırılmasından yanaydı. III Selim Han’la beraber ocağın kaldırılması için çeşitli girişimlerde bulunmuşdur. Sonradan bilinmeyen bir sebepden dolayı taraf değiştirmiştir. Osmanlı vakanüyisleri aşırı derece çıkarcı olduğunu yazmaktadır.
III Selim Han’ın idamı için fetvayı asilerin zorlaması ile vermiştir. Alemdar Mustafa Paşa, Sultan IV. Mustafa’yı tahtan indirerek yerine Sultan II. Mahmut’u getirdi. Sultan II. Mahmut, kendisinin tahta çıkarılmasını sağlayan Alemdar Mustafa Paşa’yı sadrazam yaptı.Alemdar Mustafa Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Arif Efendiyi (Arapzade) şeyhülislam yaptı.
II Mahmut Han Şerifzade Mehmet Ataullah efendiyi ; padişah IV MUSTAFA’nın tarafını tutması ve Yeniçerilerle isyancıların tarafında gözükmesinden sebepdir Kasım 1808 tarihinde Rize kasabasına sürgüne gönderilmişdir. Bugünkü çarşıda bir Tekke yaptırıp yerli halka dini eğitim verdiği bilinmektedir. Rize kasabasında vefat etmişdir. Evi kale’deki eski evlerden birisi olabilir. Yaptırdığı Tekke yıkılmış ve yeri kaybolmuşdur. Kale altındaki çarşı tarafındaydı. Mezarı Rize Kalesi civarındadır.
.
128.Ömer Hulusi Efendi (1807)
129.Şerifzade Mehmet Ataullah Efendi (1807 – 1808)
130.Arapzade Mehmet Arif EFendi (1808)
Arapzade Mehmet Arif Efendi (d. 1740 – ö. 14.5.1826 İstanbul); Osmanlı şeyhülislamı. Arapzade Mehmet Arif Efendi 21.7.1808 – 15.8.1808 tarihleri arasında 25 gün kez şeyhülislamlık yapmıştır.
Osmanlı Şeyhülislamlarından olan Arapzade Mehmed Arif Efendi, 1740 yılında doğdu. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra, kısa zamanda mahreç ve bilad-ı erbaa derecelerini geçen Arapzade Mehmed Arif Efendi, 1785’te Yenişehr-i Fener kadılığına atandı. Bir süre sonra Mekke kadısı, 1789’da ise İstanbul kadısı oldu. 1795’te Anadolu, 1800’de Rumeli kazaskerliğine tayin edildi.
Sultan Üçüncü Selim’in tahtan indirilip yerine Sultan Dördüncü Mustafa’nın padişah olmasından sonra, şeyhülislamlık makamında da değişiklik yapıldı. Şerifzade Mehmed Ataullah Efendi’nin yerine şeyhülislamlığa getirildi. Yirmibeş günlük şeyhülislamlık dönemi buhranlı geçti. Ne Sultan III. Selim’i tahta çıkarmaya çalışan Alemdar Mustafa Paşa’ya, ne de Sultan IV. Murad’a yaranamayan Arapzade Mehmed Arif Efendi, Sultan İkinci Mahmud’un tahta çıkmasından sonra, bu görevden azledildi. 14 Mayıs 1826’da İstanbul’da ölen Arif Efendi, Çarşıkapı’daki Sinan Paşa Medresesi hazıresine defnedildi.
.
131.Salihzade Ahmet Esat Efendi (1808)
132.Dürrizade Seyit Abdullah Efendi (1808 – 1810)
Babası şeyhülislam Mehmed Arif Efendidir. 1782’de teberrüken müderris, 1793’te Galata kadısı, l800’de İstanbul ve 1801’de Anadolu kazaskeri oldu. Mustafa IV’ü tahta çıkaran Kabakçı Mustafa İsyanından sonra, asilerin hükümet islerine karışmayacağına ve devletin de zorbaları yok etmeyeceğine dair hazırlanan 31 Mayıs 1807 tarihli hüccetin altını, kefil olarak imza edenlerin bağında yer aldı, Alemdar Mustafa Paşanın ölümüne sebep olan isyanın sonunda şeyhülislam oldu. İkinci şeyhülislamlığı üç yıl sürdü; azledildi, sürgün hayatını, arpalık olarak verilen Manisa’da geçirdi; bir yıl sonra Mahmut II kendisini affetti. Fakat aralarında büyük bir anlaşmazlık olan Halet Efendi, onu ikinci defa Manisa’ya sürdürdü. Abdullah Efendi bu son menfadan, Abdülmecit’in doğumu (1823) münasebetiyle yapılan şenlikler sırasında kurtuldu, tekrar İstanbul’a geldi. Üsküdar’da Tunusbağı’ndaki konağında ve Bebek’te amcasından kalan sahilhanede ikamete memur edildi. Sakin bir hayat yaşarken birden Vakayı Hayriye’nin kahramanları arasında ortaya çıktığını görüyoruz. 15 Haziran 1826’da, Yeniçeri ocağının tamamen kaldırılması için toplanan divanda, Abdullah Efendi, Padişahın sağ tarafında ve sadrazamdan sonra yer aldığı gibi, bu hususta hazırlanan hüccetin de en başına imzasını koydu. Çok zengin, mağrur ve gösterişi seven bir insandı.
.
133.Ömer Hulusi Efendi (1810 – 1812)
134.Dürrizade Seyit Abdullah Efendi (1812 – 1815)
135.Mehmet Zeynelabidin Efendi (1815 – 1818)
.
136.Mekkizade Mustafa Asım Efendi (1818 – 1819)
Mekkizade Mustafa Asım Efendi (d. 1773 – ö. 20.11.1846); Osmanlı şeyhülislamı. Mekkizade Mustafa Asım Efendi 27.1.1818 – 3.9.1819, 25.9.1823 – 26.11.1825 ve 8.2.1833 – 20.11.1846 tarihleri arasında 3 kez şeyhülislamlık yapmıştır.
.
137.Hacı Halil Efendi (1819 – 1821)
.
138.Yasincizade Abdülvehhap Efendi (1821 – 1822)
Seyit Bilal soyundan Osman Efendi’nin oğlu. Ayasofya Camisi’nde yasin okuyan seyit Mustafa Efendi’nin torunu olduğundan Yasincizade, soyu Hüseyin’e dayandığından Seyit diye anılır. Babasından ders gördükten sonra Enderun’a girdi. Dönemin bilginlerinden Palabıyık Mehmet ve Gelenbevi İsmail efendilerden ders aldı. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Selanik kadılığına atandı. Biladı erbaa rütbesine yükseldi (1810). Elçi olarak iran’a gönderildi. Görevindeki başarısı nedeniyle önce Mekke, sonra istanbul payesi verildi. Anadolu kazaskerliğine (1816), nakibüleşraflığa (1817), Rumeli kazaskerliğine (1819) getirildi, iki kez şeyhülislam oldu. Hulasat ülBurhan fi itaat üssultan (1831) adlı yapıtında sultanlarla ilgili hadisleri açıkladı
.
139.Sıtkızade Ahmet Reşit Efendi (1822 – 1823)
.
140.Mekkizade Mustafa Asım Efendi (1823 – 1825)
141.Kadızade Mehmet Tahir Efendi (1825 – 1828)
Kadızade Mehmet Tahir Efendi (d. 1747 – ö. 1838); Osmanlı şeyhülislamı. Kadızade Mehmet Tahir Efendi 26.11.1825 – 6.5.1828 tarihleri arasında 2 yıl 6 ay 10 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
Şeyhülislam ve âlim. Tokatlı Kadı Ömer Efendi’nin oğludur. Müderris olduktan sonra birçok yerde kadılık etmiş, 1825 yılında Şeyhülislam olmuştur.
Sultan II. Mahmud döneminde, islahat hareketleri sırasında önemli hizmetleri bulunmuştur. Sultan II. Mahmud ve Şeyhülislam Mekkizâde Asım Efendi’nin Yeniçeri İsyanları sırasında çaresizliği görülünce padişah tarafından bu göreve getirilmiştir. Dirayetli tutumu, bilgisi ve ileri görüşlülüğü ile isyanı bastırmıştır. Bu arada seri halinde fetvalar çıkararak düzeni sağlamıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması için fetva vermesi ile ün kazanmıştır.
Risale isimli kitabı eserleri arasındaki en ünlüsüdür. Kelime-i Tevhit Şerhi, Fetva Mecmuası, Nuriye ve Talak isimli kitapları diğer eserleridir.
Osmanlı Şeyhülislamı Kadızade Mehmet Tahir Efendi, Eyüp’te Medfundur.
Küçük Kadızade Mehmet Efendi, tarikatları da, tasavvufu da dinsizlik sayıyordu.
.
142.Yasincizade Abdülvehhap Efendi (1828 – 1833)
143.Mekkizade Mustafa Asım Efendi (1833 – 1846)
144.Ahmet Arif Hikmet Bey Efendi (1846 – 1854)
Ahmet Arif Hikmet Bey Efendi (d. 1786 İstanbul – ö. 1859 İstanbul ); Osmanlı şeyhülislamı. Ahmet Arif Hikmet Bey Efendi 21.11.1846 – 21.3.1854 tarihleri arasında 7 yıl 4 ay şeyhülislamlık yapmıştır.
Yüz beşinci Osmanlı Şeyhülislamı. İstanbulda 1786da doğdu. 1859da aynı yerde vefat etti. Sultan Üçüncü Selim zamanı kazaskerlerinden İbrahim İsmet Beyin oğludur. Tahsilini tamamladıktan sonra, sırasıyla Kudüs, Mısır ve Medine kadılıklarında bulundu. Mevleviyet payesi aldı. 1831de uhdesine İstanbul payesi verilmesiyle İstanbul kadılığına getirildi. Aynı sene nakiplik görevine ve 1833te Anadolu payesiyle Anadolu kazaskerliğine yükseldi. Daha sonra vazifeden ayrıldı. Evinde bir müddet istirahattan sonra, 1838de Rumeli payesiyle Rumeli sadareti uhdesine verilmekle beraber Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye üyeliğine getirildi. İki sene sonra teftiş görevi ile Rumeliye gönderildi.
Dönüşünde Dar-ı Şuray-ı Askeri (Askeri Şura)ye memur oldu. 21.11.1846 tarihinde Mekkizade Mustafa Efendinin yerine şeyhülislam oldu. Görevini adalet ve hakkaniyetle yerine getirdikten sonra 21.3.1854te Şeyhülislamlıktan ayrıldı. Evine çekilerek ibadet ve ilmi mütalaalarla meşgul iken, 1859da vefat etti. Kabri, Üsküdarda Nuh kuyusu Mezarlığındadır.
Arif Hikmet, zamanın en büyük alimlerindendi. Herkes tarafından sevilip sayılırdı. Hatta Sultan Abdülmecid Han onu Şeyhülislamlığa getirdiği zaman, hakkında Sadrazama şöyle yazmıştı: “İnsanlıktaki fazileti ve iyi huyları, kısaca olgunluğunu herkesin bildiği, Arif Hikmet Efendi…”
Arapça ve Farsçaya vakıftı. 1851de Türk dilinin geliştirilmesi için kurulan Encümen-i Danişe üye olmuştu. 5000-7000 ciltlik bir kütüphaneyi Medinede vakf etmiştir.
Şeyhülislam olduğu zaman şu beyti söyledi:
Hikmetinden Arifa olmaz sual,
Şeyhülislam eyledi Yezdan beni.
İstanbulda bulunan ve her sene Ramazan ayında ziyarete açılan sevgili Peygamberimizin mübarek Hırka-i şerifini muhafaza eden mendilin üzerinde yazılı olan şu kıta ona aittir:
Hırka-i hazret-i Fahr-i Resule
Atlas-ı çarh olamaz paye endaz
Yüz sürüp zeyline takbil ederek
Kıl Şefi-i ümeme arz-ı niyaz
Manası: Atlas, Peygamber efendimizin hırkasının yanında, ayak altına serilen serginin süsü bile olamaz. Onun eteğini öpüp yüz sürerek Peygamber efendimize halini arz et ve Onun şefaatini dile.
Eserleri:
1) Divan: 997 Arapça, 621 Farsça, 2032 Türkçe beyti ihtiva etmektedir. Natlar, mesneviler, gazeller ve kıtaların bulunduğu Divan 1866 yılında Divan-ı Eşar adıyla Litoğrafya ile basılmıştır.
2) Mecmuat-üt-Teracim: Meşhur kişilerin hal tercümelerini ihtiva edecek şekilde hazırlamaya başladığı bu eseri, tamamlanmamıştır.
3) Zeyl-i Keşf-uz-Zünun: Katib Çelebinin meşhur eserini tamamlar mahiyettedir. Müsveddeleri Bağdatlı İsmail Paşaya geçmiş, o da bundan istifade ederek İzah-ul-Meknun adlı Keşf-üz-Zünun zeylini yazmıştır.
4) Tezkire-i Şuara: 1834 senesine kadar olan iki yüz on şairin hal tercümesini veren bir eserdir.
5) El-Ahkam-ül-Meriyye fil-Araziyy-il-Emiriyye.
6) Hulasat-ül-Makalat fi Mecalis-il-Mükalemat.
7) Tezkire-i Arif Hikmet.
.
145.Meşrepzade Mehmet Arif Efendi (1854 – 1858)
Osmanlı Şeyhülislamı Meşrepzade Mehmet Arif Efendi, Eyüp’te Medfundur.
.
146.Seyit Mehmet Sadettin Efendi (1858 – 1863)
Osmanlı Şeyhülislamı Seyit Mehmet Sadettin Efendi, Karacaahmet Mezarlığı’nda Medfundur.
.
147.Atıfzade Ömer Hüsamettin Efendi (1863 – 1866)
Osmanlı Şeyhülislamı Atıfzade Ömer Hüsamettin Efendi, Karacaahmet Mezarlığı 1. adada Saraçlar Çeşmesi Caddesinde metfundur.
.
148.Hacı Mehmet Refik Efendi (1866 – 1868)
Hacı Mehmet Refik Efendi(d. 1813 – ö. 1872); Osmanlı şeyhülislamı. Hacı Mehmet Refik Efendi 9.8.1866 – 30.4.1868 tarihleri arasında 1 yıl 8 ay 21 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
.
149.Hasan Fehmi Efendi (1868 – 1871)
Son devir Osmanlı âlimlerinden. Osmanlı Devletinin yüz onuncu şeyhülislâmıdır. İsmi Hasan Fehmi olup, babasıOsman Efendidir. 1795 (H. 1210) senesinde Konyanın Ilgın ilçesinde doğdu. 1881 (H. 1298) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti. Cennet-ül-Bakî Kabristanındadır.
Küçük yaştan îtibâren ilim tahsiline ilgi duyup, Konyaya giden Hasan Fehmi Efendi, tahsilini Konyada yaptı. Devâm ettiği okulun derslerini başarıyla bitirip, icâzet (diploma) aldıktan sonra, Amasyadan Konyaya gelen Kara Halil Efendi ile birlikte İstanbula geldi. Vidinli Mustafa Efendinin derslerine devâm etti. Açılan rüûs (diploma) imtihânını birincilikle kazandı. Ayasofya Câmiinde ders vermeye başladı. 1847 (H. 1263) senesinde Hâric rütbesiyle Feth-ul-Gâzî Medresesine müderris tâyin edildi. Çeşitli medreselerde de müderrislik yapıp, ilim öğrettikten sonra, Sahn-ı Semân (Fâtih) Medreselerinde müderris oldu. Birçok talebe yetiştirdi. Vakfiyesinde sâdece şeyhülislâmların ders okutabileceği şart koşulmuş olan Bâyezîd Medresesinde ders vekîli olarak vazîfe aldı. 1861 (H. 1277) senesinde Sultan Abdülazîz Hanın pâdişâh olmasından sonra Pâdişâha hoca olup, “Câmiurriyâseteyn” ünvânına sâhib oldu. Sultan Abdülazîz Hanın Mısır seyâhatine katıldı. Câmi-ül-Ezherin (Ezher Üniversitesinin) meşhur âlimi Şeyh Saka hazretleriyle görüşüp sohbet etti. Mısır âlimleri onun ilimdeki yüksekliğini takdir ettiler. 1867 senesinde Anadolu, arkasından da Rumeli kazaskeri oldu. Şeyhülislâm El-Hâc Mehmed Refik Efendinin şeyhülislâmlıktan ayrılması üzerine, 1868 senesinde şeyhülislâmlık makâmına getirildi.
Şeyhülislâmlığı sırasında çeşitli kılıklara girerek İslâmiyeti içerden yıkmaya ve Müslümanları doğru yoldan ayırmaya çalışan din düşmanlarına karşı mücâdele verdi. Zamânın sadrâzamı (başbakanı) Âlî Paşa tarafından İstanbula getirilerek vazîfe verilen, Dârülfünûnun (İstanbul Üniversitesi) açılışında ve başka zamanlarda verdiği konferanslarda İslâmiyete saldıran ve din düşmanlığını ortaya koyan Cemâleddîn-i Efgânîye cevaplar verdi. Verdiği fetvâ ile Cemâleddîn-i Efgânînin doğru yoldan ayrıldığını ve küfre gittiğini ortaya koydu. Âlî Paşa, Efgânîyi İstanbuldan çıkarmaya mecbur kaldı.
Beş yıl 2 ay 10 gün şeyhülislâmlık vazîfesini yürüten Hasan Fehmi Efendi, 1871 senesinde şeyhülislâmlıktan ayrıldı. 1874 senesinde ikinci defâ şeyhülislâmlığa getirildi. 1876 senesinde bu vazîfeden tekrar ayrılarak Medîne-i münevvereye gitti. Mekke-i mükerremeye giderek hac vazîfesini îfâ ettikten sonra, Medîne-i münevvereye dönüp, orada ibâdet ve tâatla meşgulken, 1881 (H. 1298) senesinde vefât etti. Cennet-ül-Bakî Kabristanına defnedildi.
Murassa-i Osmânî ve Birinci Mecîdî nişanlarına sâhib olan Hasan Fehmi Efendi, zamânının âlimlerindendi. Aklî ve naklî ilimlerde derin âlim, fıkıh ilminde mütehassıstı. Arapça ve Farsçaya hâkimdi. Fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi olup, birçok talebe yetiştirmiştir.
Eserleri:
1) Riyâz-ı Hâkâniyye: Edebî ilimlerden bahseden bir eserdir.
2) Resâil-i İmtihâniyye: Birçok âlet ilimlerinden bahseder.
3) Ahkâm-ı Meriyye;
4) Azîziyye ve Şerh-i Yûsufiyye: Mantık ilminden bahseden manzum bir eserdir.
5) Şerh-i Salâit-ı Feyziyye liş-Şeyh-i Ekber,
6) Risâle fî Keyfiyyet-i Îmân-ı Firavn, 7) Yûsufiyye: Mantıktan kıyâs bahsini anlatır.
8) Şerh-i Akâid ve Siyâlkûtî üzerine talikâtı (açıklamaları).
9) Arabî Dîvânçe. Bu eserlerinden başka Arapça ve Farsça risâleleri de vardır.
.
150.Ahmet Muhtar Molla Bey Efendi (1871 – 1872)
Ahmet Muhtar Molla Bey Efendi (d. 1807 – ö. 1882); Osmanlı şeyhülislamı. Ahmet Muhtar Molla Bey Efendi 17.9.1871-5.11.1872 ve 18.4.1878-4.12.1878 tarihleri arasında 2 kez şeyhülislamlık yapmıştır.
.
151.Turşucuzade Ahmet Muhtar Efendi (1872 – 1874)
Turşucuzade Ahmet Muhtar Efendi (1823-1875) Osmanlı Şeyhülislamı
İstanbul’da doğan Ahmet Muhtar Efendi genç yaşta tahsilini tamamladı. Arap ve Fars Edebiyatlarında kendini yetiştirdi. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra Mekteb-i Mülkiye fıkıh hocalığı ve Divan-ı Ahkam-ı Adliye üyeliği yaptı. Sultan Abdülaziz, Ayasofya Camiinde Ahmet Muhtar Efendi’nin bir vaazını dinledikten sonra, onu şehzade Yusuf İzzeddin Efendi’ye özel hoca tayin etti.
Ahmet Muhtar Efendi Haremeyn ve İstanbul kadılığı payelerini aldıktan sonra 6 Kasım 1872’de şeyhülislam tayin edildi. Görevi süresince şeyhülislamlık makamının itibarını korumaya itina gösterdi. 11 haziran 1874’te görevinden azledildi. 15 Ekim 1875’te vefat eden Ahmet Muhtar Efendi’nin cenazesi Karacaahmet Mezarlığında babasının yanına defnedildi.
.
152.Hasan Hayrullah Efendi (1874)
Hasan Hayrullah Efendi (d. İstanbul 1834 – ö. Taif 1898) Osmanlı Devleti’nde 1874-1877 yılları arasında iki kez şeyhülislamlık yapmıştır. Sultan Abdülaziz’i tahttan indiren hükümet darbesini yapanların arasında yer almıştır.
Hasan Hayrullah Efendi 1834 yılında İstanbul’da doğdu. Huzur Dersleri mukarrirlerinden Malatyalı Muhammed Feyzi Efendi’nin oğludur[1] 1862 yılında Anadolu, 1870 yılında ise Rumeli Kazaskeri oldu.
11 Haziran 1874 tarihinde ilk olarak şeyhülislam oldu[2]. Görevde 40 gün kaldı. İkinci defa göreve getirilişi 12 Mayıs 1876 tarihinde oldu. Göreve gelişinden iki hafta sonra 30 Mayıs 1876 tarihinde Abdülaziz’in tahttan indirilişine fetva vererek, Midhat Paşa’nın liderliğini yaptığı hükümet darbesinde yer aldı. Bundan 3 ay sonra da 31 Ağustos 1876 tarihinde V. Murat’ın tahttan indirilmesine fetva verdi. II. Abdülhamit döneminde 1 yıla yakın bir süre daha şeyhülislamlık görevini sürdürdü. Ancak II. Abdülhamit, 2 padişahı tahttan indirmiş bu şeyhülislamı kendisine tehdit olarak gördü ve 26 Temmuz 1877 tarihinde onu Hicaz’ın Taif kentine sürgüne gönderdi.
Hasan Hayrullah Efendi Taif’te sürgündeyken padişah Abdülaziz’i öldürmekle suçlanarak, 27-29 Haziran 1881 tarihleri arasında II. Abdülhamit’in emriyle sarayın bahçesinde kurulan Yıldız mahkemesinde gıyabında yargılandı. Aralarında Midhat Paşa’nın da bulunduğu diğer sanıklarla birlikte idama mahkûm edildi. Cezası diğer sanıklarla birlikte Taif’te sürgüne çevrildi. Böylece Hasan Hayrullah Efendi ömrünün geri kalan kısmını Taif’te geçirdi. 1898 yılında orada öldü.
.
153.Hasan Fehmi Efendi (1874 – 1876)
154.Hasan Hayrullah Efendi (1876 – 1877)
155.Kara Halil Efendi (1877 – 1878)
Kara Halil Efendi (d. 1804 – ö. 1830); Osmanlı şeyhülislamı. Kara Halil Efendi 26.7.1877 – 18.4.1878 tarihleri arasında 9 ay 22 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
Mecitözü’nde doğdu. Babasının adı Mustafa’dır. Amasya’da bir süre eğitim görüp ardından Konya’ya gitti. Burada daha sonra şeyhülislâm olan Hasan Fehmi Efendi ile aynı medresede okudu ve arkadaş oldu. Oradan icazet alarak onun*la birlikte İstanbul’a geldi. İstanbul’da Vidinli Hoca Mustafa Efendi’nin ve Dersiam Abdurrahman Efendi’nin derslerine girdi. 1834’te icazet aldı. Ertesi yıl ruûs imtihanını kazanarak ilmiye sınıfına girdi. 1839’da ibtidâ-i hâriç derecesiyle Sırrîzâde Mescidi’nde Vahîd Bey Dersiyesi müderrisliğine getirildi. Daha sonra fetvahaneye devam ederek müsevvid oldu.
1861’de İstanbul kadılığı bab naibi olan Halil Efendi ertesi yıl fetva emaneti başmüsevvidliğine, 1864’te mahreç mevleviyetine yükseltildi. 1865’te kassâmı askerilik görevine getirildi, o yılın ramazanında kendisine Yenişehir mevleviyeti verildi. 1866’da fetva emini olup Edirne mevleviyetiyle ödüllendirildi; 1867’de Haremeyn payesine, 1868’de İstanbul payesine ulaştı. Aynı yılın sonunda Evkâf-ı Hümâyun müfettişliğine tayin edildi. 1870′-te görevinden ayrılarak hacca gitti. Bu yıl içinde önce Meclis-i Tetkîkât-ı Şer’iyye ve ardından Mecellei Ahkâm-ı Adliyye Cemiyeti üyeliklerine getirildi. 1871’de ikinci defa fetva eminüği görevine tayin edildi ve şeyhülislâm oluncaya kadar yedi yıl boyunca görevlerini sürdürdü. Bu arada 1873’te Anadolu kazaskerliği payesini almış ve 1877’de kurulan Hey’et-i A’yân üyesi olmuştu.
15 Receb 1294’te (26 Temmuz 1877) II. Abdülhamid tarafından İmâm-ı Sultanî Hayrullah Efendi’den boşalan şeyhülislâmlık makamına getirildi. Yaklaşık dokuz ay bu makamda kaldıktan sonra 9 Zilhicce 1295’te (4 Aralık 1878) azledildi. Azil sebebi olarak Abdülaziz’in hal” fetvasını kaleme almasından dolayı II. Abdülhamid’in kendisine güvenmemesi gösterilir. Halil Efendi bu dönemde birçok idarî ve siyasî toplantıya katılmış, önemli kararların alınmasında rol oynamıştır. Özellikle Abdülaziz’in hal’ine dair fetvayı Midhat Paşa’nın isteği üzerine hazırladığı belirtilir. Mabeyinci Fahri Bey ise Mütercim Rüşdü, Midhat ve Hüseyin Avni paşaların üçünün birden Halil Efendi’den hal fetvası istediklerini, Halil Efendi’nin de, “Pek münasip olur” diyerek fetvayı hazırlayıp gönderdiğini yazar. Midhat Paşa, daha sonra yargılanması sırasında Halil Efendi’nin hal’ fetvası müsveddesini cebinde hazır taşıdığını ifade etmiştir.
Haziran 1876’da Meşrutiyet İdaresi için Bâb-ı Fetvâ’da toplanan Meşveret Meclisi’ne katılan Halil Efendi fetva vermek üzere şeyhülislâmlıkta bir hey’et-i ilmiyye teşkilini önerdi. Şeyhülislâm Hayrullah Efendi’nin sahilhânesinde bir araya gelen ve Abdülhamid’in cülusuna karar veren özel meclise fetva emini olarak katıldı. Kubbealtı’nda toplanan Hey’et-i Vükelâ huzurunda V. Murad’ın hal’ fetvasını fetva emini sıfatıyla okudu. Diğer taraftan 2 Temmuz 1878’de Kıbrıs meselesiyle İlgili olarak vekillerin ve şeyhülislâm mâzullerinin katılmasıyla Mâbeyn-i Hümâyun’da akdedilen olağan üstü mecliste, Rumeli ve Anadolu’da mahiyeti belli olmayan bazı kazançlar karşılığında Kıbrıs gibi çok önemli bir toprağın terkinin asla doğru olmayacağını söyledi. Halil Efendi ayan üyeliği devam ederken 27 Muharrem 1298’de (30 Aralık 1880) vefat etti ve Fâtih Camii hazîresine defnedildi.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Cemiyeti üyeliği sırasında uzunca bir süre Cevdet Paşa ile birlikte çalışan Halil Efendi’nin fetva emini unvanıyla Meceiie’nin 7-11. 13-16. kitaplarında ve unvansız olarak 12. kitabında mührü bulunmaktadır. Konularm tartışılması sırasında yaptığı katkıları ile Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Cemiyeti’nin ana unsurlarından biri olmuştur. Cevdet Paşa, kendisine bir süre hocalık da yapmış olan Halil Efendi’nin fıkıh bilgisinden çok yararlanmıştır. Yakından tanıdığı Halil Efendi’yi, ulemâdan bir zat olduğu halde “umûr-ı hâriciyyesi kıt”, çocuk gibi her şeye aldanan ve devlet erkânı tarafından aldatılabileceğine ihtimal vermeyen saf, kişiliği zayıf bir kimse olarak tanımlamaktadır. Onun derin bir hukuk bilgisine sahip olduğu, bazı fıkıh kitaplarına şerhler yazarak yorum ve tenkitler yaptığı bilinmektedir.
.
156.Ahmet Muhtar Molla Bey Efendi (1878)
157.Uryanizade Ahmed Esad Efendi (1878 – 1889)
Uryanizade Ahmed Esad Efendi (1813-1889) Osmanlı padişahı II. Abdülhamit döneminde 1878-1889 yılları arasında 11 yıllık bir süreyle Osmanlı Devleti’nin şeyhülislamlığı görevini yapmış bir din ve devlet adamıdır[1].
Uryanizade Ahmed Esad Efendi 1813 yılında İstanbul’un Eyüp semtinde kendi adıyla anılan Uryanizade Ahmed Esad Efendi Yalısı’nda dünyaya geldi. Babası II. Mahmut döneminde kadılık yapmış olan Mehmed Said Efendi’ydi.
Ahmed Esad Efendi Hoca Abdullah Efendi ve Ahıskalı Hoca İsmail Efendiden ders aldı. Fetvahanede yazıcı oldu. Eyüp, Üsküdar, Edirne ve Medine kadılığı görevlerini yaptı. 1866-1867 yılları arasında İstanbul Kadısı, 1870-1871 yılları arasında Anadolu Kazaskeri oldu[2]. Daha sonra Rumeli Kazaskerliği görevine atanan Ahmed Esad Efendi I. Meşrutiyet’in ilanı üzerine Ayan Meclisi üyesi oldu. Daha sonra 1878 yılında II. Abdülhamit tarafından şeyhülislamlığa getirildi.
Şeyhülislamlığı sırasında padişah otoritesinin mutlakiyetine ve padişahın din işlerine karışmamasına dayalı bir siyaset gütmüştür. 1860 yılında İstanbul’un Kuzguncuk semtinde kendi adıyla anılan ahşap bir camii yaptırmıştır[3][4].
Ahmed Esad Efendi 11 yıl şeyhülislamlık görevinde kaldıktan sonra 1889 yılında görev başında vefat etti. Eyüp Camii’nin güneyinde Camii Kebir Caddesinde bulunan türbesine defnedildi.
.
158.Hacı Ömer Lütfi Efendi (1889 – 1891)
Hacı Ömer Lütfi Efendi (d. 1817 – ö. 1896); Osmanlı şeyhülislamı. Hacı Ömer Lütfi Efendi 18.1.1889 – 3.9.1891 tarihleri arasında 2 yıl 7 ay 15 gün şeyhülislamlık yapmıştır.
.
159.Mehmed Cemaleddin Efendi (1891 – 1909)
Mehmed Cemaleddin Efendi (1848-1917) Osmanlı din adamı, şeyhülislam ve hukukçusu. Şeyhülislamlığı II. Abdülhamit dönemiyle özdeşleşmiştir.
Cemalledin Efendi 1848 yılı civarında İstanbul’da doğdu[1]. Babası, Şeyh Ahmed Halid Efendi de bir hukukçuydu ve hem Kazasker hem de Bakan olarak hizmet etmişti. Annesi Kevabibiye ailesindendi ve Mehmed Said Efendi’nin kızıydı.
Cemalledin Efendi Osmanlı ve İslam Hukuku konusunda eğitim aldı ve Osmanlı devletine 1884’de İstanbul Kadısı olarak hizmet etti. Hemen ardından 1888’de Anadolu Kazaskerliği’ne ve 1890’da da Rumeli Kadılığı’na getirildi.
4 Eylül 1891’de 43 yaşında Şeyhülislam oldu. 16 yıl ve 11 ay bu görevde kaldı ve ardından üç kez daha kısa sürelerle bu göreve getirlmesi sebebiyle toplam 18 yıla yakın bir süre bu görevde kalarak Zenbilli Ali Efendi’nin ardından tarihte, bu görevi en uzun süre yapan ikinci kişi oldu.
İttihat ve Terakki Partisi’nin Alman yanlısı ve savaş destekçisi politikalarına karşı çıktığı için 1913 yılında Mısır’a sürüldü ve İskenderiye’ye yakın Ramleh şehrinde 5 Nisan 1917’de 79 yaşında öldü. Naaşı İstanbul’a getirilerek Topkapı Sarayı’na kondu, sonra İstanbul’daki Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.
Hatıraları ilk kez İstanbul’da 1920’de basılmıştır. Daha sonra 1990 yılında Latin alfabesiyle “Siyasi Hatıralarım” başlığı altında tekrar yayınlandı.
.
160.Mehmet Ziyaettin Efendi (1909)
Şehzade Dr. Mehmed Ziyaeddin Efendi (26 Ağustos 1873, Ortaköy Sarayı-30 Ocak 1938, İskenderiye, Mısır). V. Sultan Mehmed Reşad’ın büyük oğludur. Kamres Başkadınefendi’den (1855-1921) dünyaya gelmiştir. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den mezun oldu ve deri hastalıkları üzerine ihtisas yaptı. Bestekar ve iyi kanuni idi. İki Şedaraban şarkısı bilinmektedir. Çok yüksek müzikalite duygusu olan bir müzisyendi. Devrinin pek çok müzisyenini himaye etmiştir ki bunların içinde yakın dostu olan büyük dahi Tanburi Cemil Bey’de vardı. Hatta Cemil Bey’in birkaç plağına kanunu ile eşlik etmiştir. Devrin padişahının büyük oğlunun halka satılan plaklara kanun çalması, o zaman hoş görülmemişti. Son derece mütevazi idi ve herhangi bir vatandaştan farksız olarak rahatlıkla halk arasında dolaşmıştır. Saray fasıl heyetinin düzenlediği konserlerde kanun çalmıştır. Sarayca hoş görülmeyen davranışları sebebiyle Padişah tarafından mabeyncileri vasıtasıyla ihtar edilmiştir. Haydarpaşa’daki mükellef sarayında, kalabalık ailesi ve maiyeti ile yaşamış, himaye ettiği müzisyenlerin katıldığı sanat toplantıları düzenlemiştir. İngiltere Kralı V.George’un Hindistan’a gitmek üzere İskenderiye’den geçtiği sırada padişah adına hoş geldiniz demek için Mısır’a gönderilerek ve Kral ile Kraliçe’ye gereken resmi görevi yerine getirmiştir. Türkiye’yi terkinde ikinci veliahd mevkiinde bulunuyordu. Sürgünde bulunduğu İskenderiye’de vefat etmiş ve orada defnedilmiştir. Mısır’da krallığın kaldırılmasından sonra istimlak edilen mezarı ailesi tarafından Kahire’de Hıdiv Tevfik Türbesi’ne nakledilmiştir.
.
161.Mehmet Sahip Molla Bey Efendi (1909)
Osmanlı Şeyhülislamı Mehmet Sahip Molla Bey Efendi, Karacaahmet Mezarlığı’nda Medfundur.
.
162.Çelebizade Hüseyin Hüsnü Efendi (1910)
Osmanlı devrinin yüz yirminci Şeyhülislamıdır. Babası ulemadan İbrahim Rüştü Efendi, dedesi Erzurumi Çelebizade Mehmet Hamdi Efendi’dir. Çelebizâde’lik dedesinin babası Erzurum Çelebi Mehmet Efendi’den gelmektedir. Diyarbakır’lı oğlu Prof. Hüsnü Çelebioğlu’nun babasının hayatına dair yazdığı risalede Erzurum’lu olduğu belirtilmektedir.
Hüseyin Hüsnü 1849’da İstanbul’da doğdu. İlk tahsilini bitirdikten sonra Arapça ve Farsça öğrendi ve Fransızca dili üzerinde de geniş bilgiler edindi ve icazet aldı.
Çelebizâde birçok memuriyetlerde bulundu. Daha sonra Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa Kabinesi’nde 1918 tarihinde Şeyhülislam oldu. Altı ay süren görevinden 12.7.1910 tarihinde istifa ederek ayrıldı.
Bir yıl kadar sonra 1912’de İstanbulda öldü.
Eserlerinden bazıları
1- Kitabü’d-Diyat
2- Arazi kanunnamesi şerhi
3- El-Ahsâf fî Ahkâmü’l Efkaf
.
163.Musa Kazım Efendi (1910 – 1911)
Musa Kazım Efendi (d. 1858- ö. 1920) Osmanlı Devleti’nin son yıllarında 4 kez şeyhülislamlık görevini üstlenmiş din adamı
Musa Kazım Efendi, 1858 yılında Erzurum’un Pehlivanlı köyünde doğdu. Balıkesir’de Selahaddin Ali Şuuri ve Lutfi Efendilerden, İstanbul’da da Kazasker Eşref ve Hoca Şakir Efendilerden ders aldı. Müderrisliği döneminde Hukuk Mektebinde, Mektebi Sultani, Dar-ül Fünun ve Dar-ül Muallimin’de hocalık yaptı. 1907’de Bab-ı Fetha Tetkik-i Müellefat Başkatipliğine ve daha sonra da kurul üyeliğine getirildi. İttihat ve Terakki’nin bilim kuruluşunda yer aldı. II. Meşrutiyetin ilanından sonra (1908) İbrahim Hakkı Paşa, Mehmed Said Paşa, Said Halim Paşa ve Talat Paşa kabinelerinde dört kez şeyhülislam olarak görev aldı. I. Dünya Savaşından sonra, İttihat ve Terakkinin önde gelen öteki üyeleriyle birlikte tutuklanarak 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Sürgüne gönderildiği Edirne’de 1920 yılında öldü.
.
164.Abdurrahman Nesip Efendi (1911 – 1912)
İstanbul’da kadı yetiştiren Muallim-hanei nüvvab’da okudu. Çeşitli devlet hizmetlerinde bulundu. Temyiz üyeliği, Mısır kadılığı yaptı. Dokuzuncu Sait Paşa hükümetinde şeyhülislam oldu (1911). Altı ay kadar sonra hükümetle birlikte istifa etti (1912).
.
165.Mehmed Cemaleddin Efendi (1912 – 1913)
166.Mehmet Esat Efendi (1913 – 1914)
.
167.Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi (1914 – 1916)
Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi (d. 1867- ö. 1921), 1914-1916 yılları arasında şeyhülislamlık yapmış, Osmanlı din ve siyaset adamı.
1867 yılında Trablusgarp vilayeti Evkaf Müdürü Abdullah Avni Efendi’nin oğlu olarak doğdu. Ailesi ilmiye sınıfına mensuptu. İlk öğrenimini aile içinde ve özel derslerle tamamladıktan sonra, 1883’de İstanbul’a giderek Fatih Başkurşunlu Medresesine kaydoldu.
1869’da memleketi Ürgüp’e dönerek, ardından Kayseri’ye geçti. Kayseri’de Yağmurlu Medresesinde derslerine devam etti. Ardından yine İstanbul’da Başkurşunlu Medresesinde 8 yıl eğitim gördü. Medreseden sonra kaydolduğu Hukuk Mektebini de bitirerek Bursa’da müderris olarak memuriyet hayatına başladı. İlk görevinden sonra Adliye’ye geçerek II. Meşrutiyet’e kadar sırasıyla Maraş, Trablus ve Lazkiye’de çeşitli görevlere getirildi. Ardından tayin edildiği Selanik’te genç subay ve aydınların kurdukları siyasi oluşumlara yaklaştı ve bazılarına fiilen katıldı. Selanik’te ceza reisi iken İttihat Terakki Cemiyeti bünyesine girdi. Meşrutiyet’in ilanından sonra Niğde mebusu olarak Meclis-i Mebusana girdi. Bu arada Darülfünun’da müderrisliğe devam etti. 1912’de tekrar Niğde mebusu olarak Meclis-i Mebusana girdi.
İbrahim Hakkı Paşa kabinesinde Dahiliye, Orman ve Meadin nezaretlerinde vekaleten bulunan Hayri Efendi, Küçük Mehmed Said Paşa’nın kabinesinde Adliye Nezareti ve Şurayı Devlet başkanlığına asaleten atandı. 16 Mart 1914’de Şeyhülislam oldu.
I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile cihad fetvasını veren şeyhülislam oldu. Şeyhülislamlık dönemi 1916’ya kadar sürdü. Talat Paşa ile anlaşmazlıkları şeyhülislamlıktan ayrılmasında rol oynadı. Sultan VI. Mehmet Vahideddin döneminde Adliye Nazırlığını üstlenen Hayri Efendi, 1. Dünya savaşı sonrasında İstanbul’un işgali ile Malta sürgünleri arasında yer aldı. Rahatsızlanınca serbest bırakılarak, önce Roma’ya, sonra da Anadolu’ya geçti.
Ankara’da Mustafa Kemal’le görüştü. Görev teklifini rahatsızlığı nedeniyle kabul edemeyerek memleketi Ürgüp’e gitti ve 7 Temmuz 1921’de Ürgüp’te vefat etti.
Bir defa başbakanlık yapan Suat Hayri Ürgüplü ile milletvekilliği yapan Dr. Av. Münip Hayri Ürgüplü’nün babasıdır. Ürgüp Cami-i Kebir bahçesindeki aile kabristanına gömülmüştür.
.
168.Musa Kazım Efendi (1916 – 1918)
169.Ömer Hulusi Efendi (1918)
Ömer Hulusi Efendi (d. 1857- ö. ) Osmanlı Devleti ‘nin son yıllarında şeyhülislamlık ve Evkaf Nazırlığı görevlerinde bulunmuş bir din adamıdır.
Ömer Hulusi Efendi 1857 yılında Dağıstan’da doğdu[1]. Öğrenimini İstanbul’da tamamladı ve icazet aldı. Anadolu Kazaskeri oldu. Ahmet İzzet Paşa kabinesinde 14 Ekim 1918 tarihinde Şeyhülislamlığa atandı. Daha sonra Salih Hulusi Paşa kabinesinde de Evkaf Nazırı oldu. Salih Hulusi Paşa’nın istifası üzerine kendisi de bu görevden ayrıldı.
.
170.Haydarizade İbrahim Efendi (1918 – 1919)
Haydarizade İbrahim Efendi (d. 1863 – ö. 1933) Osmanlı Devleti’nin son yıllarında 2 kez şeyhülislamlık yapmış, işgal altındaki İstanbul’dan ayrılarak Milli Mücadele’ye katılmış bir Osmanlı din adamıdır. Yeşilay Derneğinin kurucularındandır.
Haydarizade İbrahim Efendi 1920 yılında İstanbul işgal altındayken Damat Ferit Paşa hükümeti döneminde şeyhülislam ilan edildi. Haydarizade İbrahim Efendi’den Kuvayı Milliyeciler hakkında kendisinden önceki şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin yazdığı bir ölüm fetvasını imzalaması istendi. İbrahim Efendi fetvayı imzalamayı reddederek istifa etti.
Haydarizade İbrahim Efendi tutucu bir din adamıydı. Şeyhülislam olduğu dönemde ‘Musiki-i Osmani Mektebi’nin 12 Aralık 1919 tarihinde verdiği konserden hoşlanmayarak Dahiliye Nazırlığı’na gönderdiği bir mektupla bu tür konserlerin Osmanlı Müslüman ahlakına ters düştüğünü öne sürerek yasaklanmasını istemişti[1]. Ayrıca İstanbul’u işgal eden Avrupa’lı askerlerin şehre getirdiği içki ve uyuşturucu maddelerin Müslüman halkın arasında yaygınlaşacağından endişelenerek 5 Mart 1920 tarihinde Mazhar Osman Bey’le birlikte “Hilâl-i Ahdar” adıyla Yeşilay’ı kurmuştur[2]. Ayrıca 19 Temmuz 1919 günü Abuk Ahmet Paşa ve Avni Paşa’yla birlikte Osmanlı Devletini Kürt Teali Cemiyeti’yle yapılan görüşmelerde Osmanlı Devleti’ni temsil etmiştir[3][4].
Haydarizade İbrahim Efendi 1933 yılında öldü.
.
171.Mustafa Sabri Efendi (1919)
Mustafa Sabri Efendi (d. 1869 Tokat/Pazar Kat Köyü, ö. 1954 Mısır), Şeyhülislam, Osmanlı Mebusan Meclisi Mebusu.
Kayseri Medresesinde din eğitimi aldı. 1889 yılında Rüus imtihanını kazanarak Fatih Camiinde din dersleri vermeye başladı. Beşiktaş Asariye camii imamlığını yaptı. 1900 ve 1904 yılları arasında Sultan II.Abdülhamit tarafından huzur derslerine alındı. 1918 yılında II. Meşrutiyetten sonra memleketi Tokat’tan Osmanlı Mebusan Meclisine milletvekili seçildi.
Yüzellilikler listesinde yer aldı ve vatandaşlıktan çıkarıldı. Yunanistan’dan sonra gittiği Mısır El-Ehzer üniversitesinde din dersleri verdi.
1954 yılında Mısırda öldü.
.
172.Haydarizade İbrahim Efendi (1919 – 1920)
Haydarizade İbrahim Efendi (d. 1863 – ö. 1933) Osmanlı Devleti’nin son yıllarında 2 kez şeyhülislamlık yapmış, işgal altındaki İstanbul’dan ayrılarak Milli Mücadele’ye katılmış bir Osmanlı din adamıdır. Yeşilay Derneğinin kurucularındandır.
Haydarizade İbrahim Efendi 1920 yılında İstanbul işgal altındayken Damat Ferit Paşa hükümeti döneminde şeyhülislam ilan edildi. Haydarizade İbrahim Efendi’den Kuvayı Milliyeciler hakkında kendisinden önceki şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin yazdığı bir ölüm fetvasını imzalaması istendi. İbrahim Efendi fetvayı imzalamayı reddederek istifa etti.
Haydarizade İbrahim Efendi tutucu bir din adamıydı. Şeyhülislam olduğu dönemde ‘Musiki-i Osmani Mektebi’nin 12 Aralık 1919 tarihinde verdiği konserden hoşlanmayarak Dahiliye Nazırlığı’na gönderdiği bir mektupla bu tür konserlerin Osmanlı Müslüman ahlakına ters düştüğünü öne sürerek yasaklanmasını istemişti[1]. Ayrıca İstanbul’u işgal eden Avrupa’lı askerlerin şehre getirdiği içki ve uyuşturucu maddelerin Müslüman halkın arasında yaygınlaşacağından endişelenerek 5 Mart 1920 tarihinde Mazhar Osman Bey’le birlikte “Hilâl-i Ahdar” adıyla Yeşilay’ı kurmuştur[2]. Ayrıca 19 Temmuz 1919 günü Abuk Ahmet Paşa ve Avni Paşa’yla birlikte Osmanlı Devletini Kürt Teali Cemiyeti’yle yapılan görüşmelerde Osmanlı Devleti’ni temsil etmiştir[3][4].
Haydarizade İbrahim Efendi 1933 yılında öldü.
.
173.Dürrizade Abdullah Efendi (1920)
Dürrizade Abdullah Bey Efendi (d. 1867 – ö. 1923) 1920 yılında İstanbul İngilizlerin işgali altındayken Osmanlı Devleti’nin şeyhülislamı.
1920 yılında Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından kurulan hükümette Şeyhülislam ilan edildi. Milli Mücadele’ye katılan Mustafa Kemal ve diğer Kuvayı Milliye’ciler hakkında ölüm fetvasını Mustafa Sabri Efendi yazdı, Dürrizade Abdullah Bey Efendi Şeyhülislam olarak onadı, Sadrazam Damat Ferid Paşa imzaladı, Sultan Vahdettin yürürlüğe koydu.
Kurtuluş Savaşı sonrasında ülke düşman işgalinden kurtalrılınca önce Rodos adasına gitti oradan da Hicaz’a Suudi Arabistan’ın kurucusu Şerif Hüseyin’e sığındı. 1923 yılında Hicaz’da öldü.
.
174.Mustafa Sabri Efendi (1920)
175.Medeni Mehmet Nuri Efendi (1920 – 1922)
Es-Seyyid İstanbullu Medeni Mehmet Nuri Efendi, (24 Kasım 1859-29 Temmuz 1927) Osmanlı İmparatorluğu’nun son Şeyhülislamı’dır.
Medeni Mehmed Nuri Efendi 24 Kasım 1859 tarihinde İstanbul’un Üsküdar Sultantepesi’nde doğmuştur. Babası 1821-1896 yılları arasında İstanbul’da yaşamış ve öldüğünde Tetkikat-ı Şer’iyye Meclisi Reisi olan, Anadolu ve Rumeli Kazaskeri Payeli, Müneccimbaşı el-Hac, es-Seyyid Tarsusizade Osman Kamil Efendi (İstanbullu) olup, annesi Fındıkzade (Fındıkgil) Şerife Hatice Hanım’dır.
İstanbul’un Vefa semtinde büyüyen Medeni Mehmet Nuri Efendi, ilk eğitimine babasıyla başlayıp, Şehzade ve Fatih Camii medreselerinden ve Mekteb-i Nüvvab’tan mezun olmuş ve İstanbul müderrisi olmuştur. Zaman içinde yükselmiş ve Mahreç payesi almıştır. 22 yaşında ruus maaşı ile çalışmaya başlayarak Osmanlı hukuk teşkilatının çeşitli kurumlarında kademe kademe yükselmiş ve 1912 yılında Mısır Kadısı olmuştur. Mart 1912- Ağustos 1915 yılları arasında Kahire’de yaşayarak Mısır Kadılığı yapmış, daha sonra Adana vilayeti merkez kadılığına tayin edilmiş, bir ay sonra istifa ederek kadılıktan ayrılmıştır.
1920’de aldığı Anadolu Kazaskeri Payesi ile bilfiil kazaskerlik yapmış, 26 Eylül 1920’de Şeyhülislam tayin edilmiş, hükümet istifa edince ayrılmış, son Osmanlı kabinesi kurulunca 4 Kasım 1920’de tekrar Şeyhülislam tayin edilmiştir.
1 Kasım 1922 tarihinde TBMM saltanatı kaldırınca son Osmanlı Hükümeti ile birlikte istifa etmiş ve Şeyhülislamlık makamı da son bulmuştur. Kendisi Yüzellilikler’den sayılmamış fakat Damat Ferit Paşa kabinesinde bulunduğu için emekli maaşı bağlanmamıştır.
Eşi Şerife Hatice Fehime Hanım’dan üç kızı,bir oğlu olmuştur. Medeni Mehmet Nuri Efendi 29 Temmuz 1927 tarihinde İstanbul Üsküdar İhsaniye’de vefat etmiştir.
.